Dedikodu Nasıl Başladı ve Evrimleşti?

Paylaşmayı unutmayın.

Dedikodu Nasıl Başladı ve Evrimleşti? – Ettiğimiz ufak dedikodular için oldukça büyük bir beynimiz bizde mevcuttur. Dilbaz cinsimizin başkaları hakkındaki değerlendirmeleri evrimsel tarihimizde dedikodunun çağdaş dünyadaki kötü namının çokça ötesine geçiyor. Primat kuzenlerimizin toplumsal ilişkilerini sağlamlaştırmak için birbirlerini tımar etmekten hiç usanmamaları gibi, cinsimiz dedikodan caymıyor.

Dedikodunun olgunlaşıp gelişmesi için ilk olarak dilin olması lazımdır. Dilin nasıl ortaya çıktığını bilmemiz ise zordur.

Dedikodu Nasıl Başladı ve Evrimleşti?

Dilin Evrimi

Dil, sosyal teknolojinin kuvvetli bir pasajını oluşturur. Fikirlerimiz, başka insanların çözmesi için çokça simgelerle kod halinde dudaklarımızdan dilimiz sayesinde çıkar. Dilin aynı anda bugün ve istikballe ilgili bilgiyi taşıması mümkündür. Dille beraber görüşlere şekil vermek, olayları başlatmak, ikna etmek, aldatmak da muhtemeldir.

Photo by Johaer on Unsplash

Sosyalleşme durumu biyolojik hareketin sınıfı olarak evrim ağacının değişik dallarında belirmeye başlamıştır. Bu süreç insanların kendilerini, diğer insanları ve toplumsal normları anlamaya başladıkları bir bilince yol açmıştır. Bununla beraber de kültür üretiminin çekirdekleri meydana gelmeye başlamıştır. Sosyalleşme sinir sisteminin gelişmesi ve kalitesi açısından da büyümesini içeren çokça oransal birikime mecburdur. Bir türün gruplarının toplumsallaşma aşamasının doğal seçilimine bağlı olduğunu düşünmemiz mümkündür.

Primatlardaki sosyal bağı mümkün kılan insanlar arasındaki tımar grup genişliğini bir yerden sonra belirlemektedir. Beyin hacmi ve küme makro artan homo türlerinde gendeki mutasyona bağlı olarak dil oluşmaya başladı. Yani eklemli dilin esası oluşmaya başlamıştır. Bununla birlikte dil sosyal açıdan bağın kurulmasında önemli hale gelmiştir. Dil daha geniş bir bir ekibin iç ilişkiyi elde etmesinde büyük bir üstünlük haline gelmiştir.

Aygıt yapımının doğayla savaşta baskın haline gelmesiyle ve eklemli dilin gelişimiyle bazı sonuçlar yaşanmıştır. Mesela, biyolojik devinimin grubu olarak meydana çıkan sosyalliğin toplumsal devinimin transformasyonuna sebep olmuştur. Daha keskin bir periyotlandırma için bilimsel yeni datalar üzerinde özenle çaba harcamaya ihtiyaç vardır.

dedikodu-nasil-basladi-ve-evrimlesti
Photo by Ben White on Unsplash

Atalarımız bir yandan yeni dil maharetlerini bellerken, öte taraftan beyinleri de olgunlaşıyordu. Milyonlarca yıl önce yaşamış olan insan cinsi Homo Erectus’un beyni eski cinslere kıyasla fazla makroydu. Homo Erectus Afrika’dan Avrupa ve Asya’ya yerleşti. Gelişmiş beyinler daha ileri toplulukların ve daha detaylı bir dilin olgunlaşması demekti.

Çağdaş insan, 200 bin yıl önce belirmeye başladığında bir takım şeyler olmuştur. Çağdaş dil için lazım olan gen türü de aktüel hale dönmüştür artık. Ancak dilin gelişim prosesi tek başına dedikodunun menşeini açıklamaya yeterli olmuyordu.

Dil Yatkınlığı – Dedikodu Nasıl Başladı ve Evrimleşti?

Dil yatkınlığımız bize ‘havadan’ ulaşmadı. Bireyler konuşmak için komplike beyin bölümleri ve çok özel, sofistike işleyiş evrimselleşmeleri icap ediyordu. Ve dahası bireyler bu yatkınlığı bebeklerine de belletmek için çok zaman harcamalıydı. Neden bizler bu karşılığı ödedik?

En yaygın kuramlardan birisini açıklamak mümkündür.  Dilin evrimsel bir uyarlama olarak, insan camiasının değişen çevreye daha iyi ahenk sağlamasını kabil kılan;

Bir yaşamda kalma stratejisi olarak evrimleştiğidir. İşte tam olarak bu noktada doğal seçilim karşımıza çıkıyor. Dil; bireylerin yaşamasına yardımcı olmuştur. Ama nasıl olmuştur bu? Primitif bireylerin; avlanması için, çiftçilik için, kendilerini gözetmeleri için diğer bireylerle bir şekilde iletişim kurması gerekliydi. Dillerini kullanarak iletişim kurma yetilerini evrimleştirmek insan cinsine özgü bir yaşamda kalma faydası sağladı.

Primitif bireylerin; avlanması için, çiftçilik için, kendilerini gözetmeleri için diğer bireylerle bir şekilde iletişim kurması gerekliydi.

dedikodu-nasil-basladi-ve-evrimlesti
Photo by Priscilla Du Preez on Unsplash

Bizi diğer hayvanlardan ayıran en belirgin husus, sembollerimizin komplike olması ve ortaklaşa sosyal devinimimizdir. Bireyler, aile bireyleri haricindeki öteki insanlarla iyilik yapma ve yardımlaşma anlamında davranışlar sergileyen tek cinstir. Biz insanların, diğer bireylerle çalışma paylaşımı yapması mümkündür. Bunun yanında değişik yetenek isteyen alanlarda uzmanlaşmamız da mümkündür. Ortak bir emel etrafında değişik bireylerle bir araya gelip, beraber eylemlerde bulunmamız da olasıdır.

Toplumsal hareketlerimizin komplike olmasını kendiliğinden kabul ederiz. Ama bütün bu davranışlarımızı diğer bireylerle görüşüp uzlaşma üstünde biçimlendiririz. Bu görünüş de; insanlar arasında komplike bilginin ileri geri taşınmasını elde eden bir hat gerektirir. Aynı USB kablosuna benzer şekilde. İşte dil, bu hattır.

Sosyalleşme Aracı

1990’larda çıkan bir kurama göre dil toplumsal ilişkilerin devamını elde etmeye yardımcı oluyor. İnsan cinsinin de içinde olduğu primat kümelerinde bireyler arasındaki ilişkiyi himaye etmek ve sağlamlaştırmak önemlidir. Maymunlar bunu birbirlerine temas ederek, birbirinin tüylerindeki asalakları ve kirleri temizleyerek yaparlar. Atalarımız da büyük ihtimalle birbirlerine tıpkı bu şekilde yaklaşıyorlardı. Bilirkişiler, en başında bu yöntemin temizlik gayesiyle yapılırken sonrasında toplumsal bir fonksiyon kazandığını belirtiyor.

Ayrıca bu durum ile ilgili doneler de bulunmakta. Birbirinin tüylerini arıtmak yalnızca birkaç dakika alır. Ama farklı primatların daha uzun süre boyunca bu gayeyle birlikte olduğu bilinmektedir. Birbirlerinin asalaklarını temizlerken primatlar aslında birbirlerine olan sadakatlerini temsil ediyor. İşte dedikodunun bu fiziksel menşeiden geldiği bilinmektedir. Bireyler arasındaki fiziki dokunuşun sözlü duruma geldiği ve insanları birbirlerine yaklaştırdığını düşünmemiz yanlış olmaz. Kümelerin üyeleri arttıkça teke tek temaslardan çok dedikodu yoluyla farklı insanlarla ilişki kurma tarzı değişmiştir. Ve toplumsal bilgi paylaşımının daha yararlı bir tarz haline geldiğini düşünmemiz mümkün.  

Bunların yanında dilin gelişimine baktığımızda, avlanmanın, ateşin ve DNA’nın da etkisini görürüz.

dedikodu-nasil-basladi-ve-evrimlesti
Photo by Harli Marten on Unsplash

Dedikodan Kendimizi Sakınmamız: Sosyal Yalıtım İçin Tek Yönlü Gidiş Bileti

Şimdi sözgelimi iyi dedikodu yapan bireyler, kendi toplumsal grupları içinde trend olan kişilerdir. Özel bilgileri birileri ile konuşmak, bireyler arası bağları olgunlaştırmanın bir kanalıdır. Ve dedikoduları başka bireylerle paylaşmak yoğun itimadın belirtisidir. Bireyin bu hassas malumatları size karşı kullanmayacağını düşündüğünüzü karşıdaki insana hissettiriyorsunuz. Bu sebeple, dedikodu mevzusunda kabiliyetli bir birey, makro bir insan ağıyla güzel bir bağlantı sağlayacaktır. Benzer yandan, dedikodu ağının modülü olmayan birey, grup tarafından ne onaylama görür. Ne de itimat edilen bir birey olur. Kendinizi, dedikodu yapmayı geri çeviren ahlaklı bir birey olarak tanıtırsınız. Sonuç olarak bu sosyal kapanmaya giden dönüşsüz biletten başka bir şey olmayacaktır.

İşyerinde Dedikodunun Yeri

Öte taraftan işyerinde dedikodunun gizil faydalarını savunan fazlaca değerlendirmeler de mevcuttur. Bu duruma ilişkin ilk değerlendirmelerden birisini Stirling gerçekleştirmiştir. Stirling, dedikodunun çalışan bireyler arası bağı ve iletişimi kolaylaştırdığını söylemiştir. Dunbar ise, dedikodunun bireyler arasında tecrübe ve fikirlerin paylaşımını basitleştirdiğini söyler. Eder ve Enke ise dedikoduyu küme kurallarını ve ahlaki durumları biçimlendiren dinamik hareket olarak açıklamaktadırlar. Fine ve Rosnow, dostlukların ortaya çıkmasında ve sağlamlaşmasında dedikodunun yerine dikkat çekelerler. Farley vd. ise, çalışanların dedikoduyu spesifik olarak stres barındıran işyeri şartlarına karşı görüşünü bildirmiştir. Farley vd. bir tür müdaafa mekanizması olarak değerlendirdikleri görüşündedir.

dedikodu-nasil-basladi-ve-evrimlesti
Photo by krakenvimages on Unsplash

Entrikaya Başvurmayı Düşünenleri Çekindirmesi Mümkün

Öteki taraftan, başka insanların bize ilişkin konuşması olasılığını bilmemizin de bizi daha  insicamlı yapması mümkün. Bir arkadaş kümesinde ya da işyerinde, dedikodunun amacı olma tehdidi; aslında pozitif güç olması muhtemel. Bahsettiğimiz durumun, başkalarından basitçe yarar sağlamak, kişilerin ya da entrikaya başvuranların yatışmasına sebep olması mümkün. Ve bir şeyleri kolaylıkla hareket etmekten vazgeçmesine sebep olması da olası.

1971 yılında yayımlanan bir araştırmada görevli olan bir biyolog da bu konuda açıklamalar gerçekleştiriyor. Açıkça entrikacıları ve çok belli olmayan şekilde entrika gerçekleştirenleri anlamanın evrimsel ehemniyetini tartışıyor. Yani dedikodunun, bu ucuzcuları çekindirmesi mümkündür.

Meşhur Bireyler Hakkındaki Dedikoduları İnsanlar Neden Bu Kadar Merak Ediyorlar?

Bir psikoloğa göre dedikodu eğer belirli bir kişiyle alakalıysa şöyle açıklar. Biz, sadece ve sadece bu insanı tanıyorsak bahsedilen dedikoduyla alakadar oluyoruz. Fakat, birtakım dedikodular, kiminle ilgili olduğundan bağımsız olacak şekilde de değişiktir. Bu dedikodu cinsinin, ölmek ve kalmak olayları veya dikkat çekici spesiyalite hakkında öyküler barındırması mümkün. Bu şekildeki dedikodularla ilgileniriz çünkü onlardan kendi yaşantımıza uygulamanın mümkün olduğu izlemler bellememiz olasıdır.

Sosyal Yaşamda Belirli Bir Namı Olan Bireylere İlişkin Dedikodular Neden Hayatımızda Bulunmaktadır?

Hayat stratejileri öğrenme kıtlığımızı desteklemek kalitede olmasından mütevellit, alakamıza sahiptirler. Paparazzi programlarının fazlaca seyredilmesinin sebeplerinden birisi de işte budur. Ünlülerin iyi ya da kötü bireyler olmasının dışında konuşmamız gerekirse şöyle konuşmak mümkün. Önceden atalarımızın kılavuzluk için kabilelerinde örnek kişi olarak baktıkları insanlara biz de bir şekilde bakıyoruz. Yani onların baktıkları şekilde biz de çağdaş yaşantımızdaki meşhur insanlara bakıyoruz. Özünde, meşhur insanlara ilişkin duyduğumuz sabit fikir, değişik bireylerin yaşamlarına olan doğuştan gelen alakayı aksettiriyor. Evrimsel bir yerden bakınca ‘meşhur insan’ söyleyişi spesifik olarak, 20. Yüzyıldaki kitle iletişim vasıtalarıyla gerçekleşti. Yani kitle iletişim vasıtalarının infilakı sebebiyle son zamanlarda meydana çıkan durum olduğunu söylemek mümkün.

Öte taraftan atalarımız için, toplumsal yaşamlarındaki bireylerin mühim olduğundan, herkesin hayatının ayrıntıları toplumsal ehemmiyete sahipti. Ancak 1992 yılındaki bir makalede şöyle söylenmektedir.  

‘Evrim, toplum üzerinde gerçek bir etkisi olan üyeleri ile günlük yaşantımızı tahmin ettiğimiz gibi hazırlamadı. Evrim bizi yalnızca görüntülerde, filmlerde ve şarkılarda meşgul edenler arasında bir ayrım yapacak biçimde hazırlamadı.’

Bununla birlikte şimdi çokça dergi ve gazete farklı şekilde çalışıyor. Dost grupları ve çalışma ortamımızı taklit eder gibi bir şekli çağrıştıran dedikodu üretimevleri gibi çalışıyor. Bir şekilde beynimiz bu meşhur bireylerle fazlaca bir yakınlık sezmemiz için aldatma durumunu yaşıyor. Bu da bizi, o bireylere ilişkin daha fazla malumat istememize sebep oluyor. Meşhur bireylerle sezdiğimiz yakınlık durumu sebebiyle, kendileri mühim bir sosyal fonksiyona hizmet etmesi olasıdır.

Bireylerin yeni yerlerde huzurlu hissetmelerine yaver olacak şeyler mühimdir. Yani gayri resmi etkileşim çeşitlerini basitleştiren ortak kültürel alan mühim noktadır. Ünlülerin yaşamlarını izlemek bilinmeyen insanlarla etkileşimlerinde bir bireyin toplumsal açıdan daha kabiliyetli olması olasıdır. Bununla beraber yeni temaslara yol açması da olasıdır.

Başarılı Dedikodu Mu? – Dedikodu Nasıl Başladı ve Evrimleşti?

Özet olarak, dedikoduların günlük hayattaki yerini ihtimal olarak tekrar değerlendirmemiz lazımdır. Başarılı dedikodudan bahsetmemiz gerekirse şöyle açıklarız. Sağlıklı grup oyunucusu olmayı ve bireyin kendine ihtimam olarak anlaşılmaması gerekecek biçimde mühim verileri paylaşmalılardır. Ve bu dedikoduları farklı insanlarla paylaşmayı icap ettirir. Hangi vakit konuşmanın lazım olduğunu bilmemiz mühimdir. Ve ağzını ne zaman kapalı tutmanın lazım olduğunu anlamanız ihtimal olarak en mantıklısı olacaktır.

dedikodu-nasil-basladi-ve-evrimlesti
Photo by Alexis Brown on Unsplash

Dedikodu’ya Farklı Açıdan Bakmak

Bunların haricinde dedikoduya başka açıdan bakmak gerekirse, Sheakspeare ile başlayabiliriz. The Comedy of Erros’daki karakterlerden birisi vasıtasıyla konuşan Shakespeare, çok mühim olan psikolojik anlayışı belirtir. ‘Kötü işler kötü bir sözle ikiye katlanmaktadır.’ ‘Kelimeler çarpan görevi görür-onlar güçlüdür. Shakespeare, yönetime referanslar katmak isteseydi, insanları dedikodunun spesifik olarak işyerindeki kötü tesirleri konusunda ikaz ederdi.

Dedikodu, yakın çevresinde bulunmayan diğer bir zat’a ilişkin yapılan yorum niteliğindeki söylevdir. Dedikoduyu ‘beter bir şey, kötü’ olarak değerlendirmek tabii ki güç. Yine de bir-çok felsefeye göre bu yönde nitelendirmeler bulunmaktadır.

Eski filozoflar, modern psikolojinin daha resmi şekilde belirttiği şeyi içgüdüsel olarak kavradılar. Ve şöyle dediler; görüşlerimiz daima aklın ön planda olduğu kanalla şekil almaz ve saklanması söz konusu olmaz. Öncelikle, güncel datalarla karşılaştığımızda aklımıza dair veriler var. Yani aklımızın geçerli olan modunun öncelikle bunun doğru varolduğunu kabullenmemiz olduğuna ilişkin iyi deliller bulunmakta. Sadece alıcının datayı aksettirmek için yeterli isteklendirme, vakti olduğunda, akılda potansiyel olarak hatalı şekilde etiketlenecektir. O vakte kadar sözde gerçekmiş gibi gizlenmektedir. Dedikoduyla, bu açık şekilde zararlıdır.  

Dedikodu, aklımızın şaşırtıcı olduğu farklı kanalları beğenmeye başladığında daha da korku verici duruma gelir. Mesela; kimi zaman hatıralarımızın menşeinde ve kodlandıkları kontektste yanlış yaparız.

Dedikodunun, kimi insanlara anlık neşe kazandırması mümkündür. Bu kısmı alenidir. Belki de o insanlar için daha yetersiz olan şey başkadır. Aynı vakitte görüşlerini ve dolayısıyla gerçeklerini de farklılaştırabiliyor olmasıdır. Dedikodunun, makro firmalarda start-up’ları yok etmesinin gerçekleşmesi olasıdır. Ve bu durumda can sıkıntısının da yaşanması muhtemeldir. Shakespeare’in da bahsetmesinin olası olduğu bu durum yıkımla karşılaştırmanın yapılacağı bir durumdur.

Bunun yanında şunları söylemek de gereklidir;

Dedikodu, mazlumların uyuşturucusudur.”

Erica Jong

Paylaşmayı unutmayın.

İlgili Sayfalar