Stendhal Sendromu – Sanat Da Zehirleyici Olabilirmiş!
Stendhal Sendromu – Sanat Da Zehirleyici Olabilirmiş! – “Hadi canım! Sanat nasıl zehirler ki?” dediğinizi duyar gibiyiz. Ancak maalesef ki doğru. Bizlere bambaşka dünyaların kapılarını açan sanat eserleri güzellikleri karşısında bizleri fazlaca etkileyebiliyor. Bu durum da “Stendhal Sendromu” olarak literatürde yer alıyor. Gelin bu sendromun nasıl ortaya çıktığına ve literatüre nasıl geçtiğine yakından bakalım.
Stendhal Sendromu – Sanat Da Zehirleyici Olabilirmiş!
Stendhal Sendromu nedir?
Bugüne kadar belki de hiç duymadığımız bir sendrom “Stendhal Sendromu”. Aynı zamanda “Floransa Sendromu” veya “sanat zehirlenmesi” olarak da literatürde yer alıyor.
Aslında sendromu psikomatik bir durum. Bu psikosomatik durum genellikle, bireyin “güzel” olarak ifade ettiği sanat eserleri ile dolu olan bir müzeyi veya şehri ziyaret ettiği zaman meydana gelir. Bu durumun en yaygın belirtileri ise hızlı kalp atışı, baş dönmesi, bayılma, kafa karışıklığı ve hatta halüsinasyon görmek.
Bu sendrom, ilk olarak Fransız yazar ve eleştirmen Stendhal’in Floransa ziyaretinde meydana gelmiş. Machiavelli, Michalangelo ve Galileo gibi ünlü isimlerin gömülü olduğu Santa Croche Bazilikası’na giden Stendhal gördüğü efsanevi güzellikteki eser karşısında adeta kendisinden geçer.
Stendhal, Bazilika’da yaşadıklarını şöyle ifade etmiş: “Floransa’da olma fikri ve mezarlarını az önce gördüğüm büyük adamların yakınlığı ile zaten bir tür coşku içindeydim. Güzel sanatların cennetsel hislerinin tutkuyla buluştuğu o duygu noktasına ulaşmıştım. Santa Croce’den çıktığımda çarpıntılar yaşadım ve düşme korkusuyla yürüdüm.”
Nadiren karşılaşılan bu durum 2018 yılının aralık ayında, bir ziyaretçinin Floransa’daki Uffizi Galerisi’nde sergilenen Botticelli’nin “Venüs’ün Doğuşu” adlı eserini gördüğünde geçirdiği kalp krizi ile yeniden gündeme gelmişti.
Bilim bu konuda ne söylüyor?
Konu ile ilgili ilk çalışmalar Santa Maria Nuova Hastanesi psikiyatristlerinden Dr. Graziella Magherini tarafından 1979 yılında başlamış. Floransa sokaklarında veya müzelerinde gezdiği bir günün ardından hastaneye gitmiş 100’den fazla vakayı incelemiş. İlk bulguların Stendhal sendromunun gerçek bir psikosomatik bozukluk olabileceğini saptamış. Ayrıca yazarın onuruna bu sendroma “Stendhal Sendromu” adını vermiş ve bu konuda bir kitap yazmış.
Bu çalışmaların yanı sıra, günümüzde de bu konu ile ilgili araştırmalar ise halen devam etmekte.
Sinema ve Edebiyatta Stendhal Sendromu
Sadece heykel, resim değil aynı zamanda sanatın dalları olan sinema ve edebiyatta da Stendhal Sendromu’nun izlerini görmek mümkün.
1996 yılında, ünlü İtalyan korku filmi yönetmeni Dario Argento’nun “La Sindrome di Stendhal” adlı filmi bu konudaki en iyi örneklerden biridir. Çünkü, filme yönetmenin Atina’daki Parthenon’u ziyareti sırasında yaşadığı Stendhal sendromu ilham olmuş. Bu filmde kahraman, bir seri katili arayan bir kadın polis. Maalesef ki kahraman Uffizi Galerisi’nde Stendhal sendromu yaşarken söz konusu seri katil tarafından kaçırılıyor.
Sinemanın yanı sıra edebiyatta da Stendhal sendromunun etkilerini görmek mümkün. Örneğin; 1908 yılında E.M. Forster‘ın yazdığı “Manzaralı Bir Oda” adlı romanı. Piazza della Signoria’da, ana karakter Lucy’nin iki İtalyan erkeğin tartışmasına tanık olduğu bir sahne vardır. Konum ve duruma göre verilen duygular, kadını bayıltır.
Eğer sizler de Uffizi Galerisindeki büyüleyici sanat eserlerini görmek isterseniz galeriyi sanal olarak gezmeniz mümkün.