30 Yaşına Gelmeden Önce Okunması Gereken Kitaplar – En iyi 5 Kitap

Paylaşmayı unutmayın.

30 Yaşına Gelmeden Önce Okunması Gereken Kitaplar – En iyi 5 Kitap – Kitap okumak artık unutulmuş bir hobi diyebiliriz. Teknolojinin gelişmesi, bilginin çok daha kolay bulunur olması ve yayın araçlarının başkalaşması kitapları biraz arka plana atmış gibi gözüküyor. Ama biliyoruz ki hala aramızda kitapların dünyasını keşfetmeyi seven, onların arasında kendini bulan insanlar mevcut. İşte bu yazımız onlar için!

Ne kadar artık eskisi kadar kitap okunmasa da her yıl binlerce kitap basılıyor. Tüm bu yayın karmaşasının içerisinde istediğiniz kitapları bulmak biraz zor geliyor olabilir. Özellikle zamana uygun kitaplar bulmak oldukça çetrefilli bir iş. Bizde sizin için bu prosedürü biraz kolaylaştırmak istedik. İşte karşınızda “30 Yaşına Gelmeden Önce Okumanız Gereken 5 Kitap”. Şimdiden iyi okumalar. 

30 Yaşına Gelmeden Önce Okunması Gereken Kitaplar – En iyi 5 Kitap

5) Middlesex, Jeffrey Eugenidex

30-yasina-gelmeden-once-okunmasi-gereken-kitaplar---en-iyi-5-kitap
@amazon

“Ben iki kez doğdum: İlkinde 1960 yılının Ocak ayında, Detroit için inanılmaz derecede dumansız bir günde kız olarak ve daha sonra tekrar 1974 yılının Ağustos ayında Petoskey’de bir acil kliniğinde, ama bu defa ergenlik çağında bir delikanlı olarak.”

İçinde bulunduğumuz yüzyılın en önemli romanlarından biri olarak gösterilen 2003 Pulitzer Edebiyat Ödüllü Middllesex’te Osmanlı dönemi Bursa’sından başlayarak Henry Ford’un Detroit’ine uzanan bir hayat hikayesi anlatılır. Calliope’nin cinsiyeti genleri midir yoksa kendi seçimleri mi? Koza Han, İzmir yangını, hayalleri taşıyan dökük gemiler, fabrika dumanları altında kıpırdanan Detroit, içki yasağı, ayaklanmalar, onca hayal kırıklığına rağmen tükenmeyen olasılıklar… Sonunda birleşip Calliope Stephanides’i oluşturacak tüm parçalar anlatılır Middlesex’te. 

4) Akhilleus’un Şarkısı, Madeline Miller 

30-yasina-gelmeden-once-okunmasi-gereken-kitaplar---en-iyi-5-kitap
@amazon

“Kısa boylu, çelimsiz ve babasının gözüne bir türlü giremeyen Patroklos, trajik bir kaza sonucu bir çocuğun ölümüne sebep olmuş ve Phthia krallığına sürgüne yollanmıştı. Bundan böyle Kral Peleus’un ve onun altın oğlu Akhilleus’un -“Yunanların en iyisinin”- gölgesinde diğer yetim ve sürgün çocuklarla birlikte büyüyecekti.”

Bazı hikayeler gerçeği yansıtmaz. Bazı savaşların galibi olmaz. İşte bu savaşta onlardan biri. 2012 Orange Ödülü sahibi Akhilleus’un Şarkısı, şanı için hayatından vazgeçen yarı tanrı Akhilleus’u, can yoldaşı Patroklos’u ve Troya Savaşı’nı; kralların, tanrıların, savaşçıların destanını iki âşığın gözünden anlatır. Peki en sonunda kim kazanır? Aşk mı şan ve şeref mi?

3) Dorian Gray’in Portresi, Oscar Wilde

“Keşke tersi olabilseydi! Keşke her zaman genç kalacak olan ben olsaydım da portrem yaşlansaydı! Bunun için… bunun için her şeyi verirdim!”

Oscar Wilde’ın roman niteliğindeki tek kitabı olan Dorian Gray’in portresinde bir ruhun çöküşü anlatılır. Etrafındaki her şey ölüp, dirilip yeniden doğarken Dorian Gray yaşlanmanın ve ölümün korkusunu iliklerine kadar hisseder. ““Ne hazin! Ben yaşlanıp çirkin ve iğrenç bir şey olacağım. Oysa bu portre hep genç kalacak.” Gray romanında. 

Ahlaka uygunsuzluğu sebebiyle bir süre yasaklanan Wilde’ın romanı bir genç adamın büyümesini, eğitimini, gelişimini, kendini ve inançlarını keşfetmesini işler. Portreye odaklanan, sonsuz gençlik karşısında ruhunu satan ve ruhunun ölmüş olmasından korkan Dorian için kurtuluş var mıdır? Ve Oscar Wilde’ın dediği gibi, herkes Dorian Gray’da kendi günahını mı görecektir?

2) Çizgili Pijamalı Çocuk, John Boyne

@maoitik

“Acıyor mu?

 Artık hissetmiyorum, dedi.

 Acıyormuş gibi görünüyor.

 Artık hiçbir şey hissetmiyorum, dedi.”

9 yaşındaki Bruno; annesi, babası ve Gretel adındaki ablası ile birlikte Berlin’de büyük bir evde yaşar. İkinci Dünya Savaşının en kanlı dönemleridir ve Führer Avrupaya kök söktürmektedir. Bruno’nun babası ise üst rütbede bir Nazi subayıdır. Führer bir gün yemeğe gelir ve babasına terfi verir. Aile için oldukça sevindirici bir haber olsa da Bruno bu olaya çok sevinemez çünkü çok sevdikleri evlerinde taşınıp Auschwitz’e gitmeleri gerekmektedir. 

Bruno yeni evlerindeki her şeyden nefret eder. Ta ki yaptığı gezintilerde tanıştığı Schmuel’le arkadaş olana kadar.

1) Moskovada Bir Beyefendi, Amor Towles

“İnsan içinde bulunduğu koşullara hükmetmelidir, aksi taktirde koşullar ona hükmeder.”

1922 yılı Rusya. Bolşevik devrimi gerçekleşmiş, büyük Rusya’da karmaşa hakimdir. Çarlığın ileri gelenlerinden biri olan Kont Aleksandr İlyiç Rostov Bolşevik mahkemesi tarafından yargılanarak suçlu bulunur ve Moskova’daki Metropol otelinde ömür boyu göz hapsinde tutulmasına karar verilir. Hayatı boyunca hiç çalışmamış, sadece sanat ve edebiyatla ilgilenmiş olan Kont Rostov artık Moskova’daki otelinde yaşamını sürdürecektir. Küçücük penceresinden Sovyetler Birliğinin en çalkantılı dönemlerini izleyen Kont Rostov, kurduğu doyurucu ilişkiler ve tanıştığı bambaşka insanlarla hiç beklemediği bir 30 yılı Metropol’de geçirecektir. 

Paylaşmayı unutmayın.

İlgili Sayfalar