E-Posta Pazarlamasında Püf Noktalar
E-posta seçeneğinin, pazarlama dünyasının yatırım sorununa, geri dönüşü yüksek bir çözüm sunduğunu bir önceki “E-Postalasak Da Mı Pazarlasak?“ başlıklı yazımızda detaylı bir şekilde ele almıştık. Bu yazımızda ise pazarlama dünyasında kullanılan e-posta yönteminin herkes tarafından basit görülen ama kiritik önem taşıyan parametrelerinden bahsedeceğiz.
Pazarlama dünyasında hala en büyük sorunu “Yatırım Geri Dönüşü” oluşturuyor ve bu yatırıma en yüksek geri dönüşü ise e-posta ile pazarlama yöntemi sağlıyor. Fakat ne olursa olsun, her türlü pazarlama aracı kullanımında akla ilk gelen “Pazarlamaya harcanan para, markaya nasıl dönüyor?” sorusudur.
Özellikle SumoMe’nin “2017 E-Posta Trendleri” araştırmasına göre e-posta yöntemiyle pazarlamada geri dönüş oranı %44.25. Bunu açıklayacak olursak, e-posta pazarlaması için harcanan her 1 TL, markaya 44.25 TL olarak geri dönüyor. Kısacası e-posta ile pazarlama bizlere, geri dönüşü yüksek olan bir yatırım seçeneği sunuyor. Fakat durum “e-postayı hazırladık, gönderdik” ile hemen bitmiyor. Maksimum verim sağlayabilmek adına bazı konular önem kazanıyor.
Mobil platformlarda açılmayan e-postalar okunmadan çöp oluyor.
E-postaların bu kadar yüksek bir geri dönüş sağlaması, mobil cihazların günlük hayatımızda vazgeçilmez bir hale gelmesinden kaynaklanıyor. Hal böyle olunca, hazırlanan e-postaların muhakkak mobil platformlarla uyumlu olarak hazırlaması gerekiyor. İnternet kullanıcılarının yarısından fazlasının, internete mobil cihaz üzerinden ulaştığı düşünülürse, bu basamak en önemli etkenlerden birisini oluşturuyor. Zaten Social Media Today‘in yaptığı araştırmaya göre; mobil cihaz kullanıcılarının %83’ü e-postalarının her türlü mobil cihazdan açılabilmesinin, kendileri için en önemli konu olduğunu belirtiyor.
En başa kullanıcı adı yazmak artık “kişiselleştirme” olarak algılanmıyor.
Kişiselleştirme, pazarlama dünyasında değerli yerini korumaya devam ediyor. Bu yüzden tüm e-postaların kişiye özel hale getirilmesi gerekiyor. Fakat burada genel olarak yanılgıya düşülen durum, kişiselleştirmenin sadece “e-postanın başına, gönderilen kişinin adının yazılması” olarak algılanması. Oysa durum sadece kişinin isminin yazılması değil. Artık bunun ötesinde, kişinin tercih edebileceği ürün ve hizmetleri içeren e-postaların gönderilmesi gerekiyor.
Hedef kitlesini taciz eden markalar, kullanıcılarını sonsuza kadar kaybedebiliyor.
Bir başka konu -belki de en hassas konu- gönderim sıklığı. Çünkü rahatsız edildiğini hisseden bir hedef kitleyi yeniden kazanmak gerçekten imkansıza yakın bir durum. Bu yüzden markanın hedef kitlesini bunaltması, %100 indirim kuponlarını içeren e-postaları bile okunmaz hale getirebiliyor. Sadece önemli ve paylaşmaya değer fikirleri içeren e-postalara, hedef kitle tarafından geri dönüş sağlanıyor.
Robotlaşan bir dil kullanımı kurumsal değil, samimiyetsiz bir izlenim oluşturuyor.
Sistem mesajı gibi hareket etmemek gerekiyor. Evet, bütün mail sistemi kodlar yardımıyla otomatik bir hal alıyor ama burada da en önemli basamağı “robotlaşmama” alıyor. Çünkü kullanıcı dilinde gündelik bir hitap, hem samimiyet ve güven sağlıyor hem de marka için oluşacak gönül bağının temelini atma konusunda destek sağlıyor.
E-posta ile pazarlama için temel metrikler büyük önem taşıyor.
Her e-posta gönderiminden sonra temel metriklerin kontrol edilmesi gerekiyor. Öncelikle okunma oranını oluşturan “Open Rate” basamağının takip edilebilmesi için mesajın mutlaka HTML olması gerekiyor.
Sonrasında ise rahatlıkla, tıklanma oranı “Click Throught Rate (CTR)”, üyelikten ayrılma “Unsubscribers” ve iletilmeyen mail sayısı “Bounce E-Mails” basamakları takip edilebiliyor.
En temel faktör “etkileşebilmek”.
İçerik içerisinde yer alan tüm maddeler her ne kadar e-posta yoluyla başarılı bir pazarlamanın reçetesi olsa da etkileşimin gücünü asla unutmamak gerekiyor. Çünkü sürdürülebilir bir başarının temelinde yoğun bir etkileşim yatıyor. Bu sebeple e-posta içeriklerinin paylaşılabilir olması ayrıca önem taşıyor. Bunun en güzel örneğini ise Nonprofit Hub‘ın paylaşım butonları üzerine yaptığı araştırma açıklıyor. Yapılan araştırmaya göre, e-postalarda paylaşım butonlarının olması e-posta paylaşımlarını %158 oranında artırıyor. Yani insanlar kendilerine gelen kampanyayı, hitap edebileceğini düşündüğü arkadaş çevresiyle de paylaşıyorlar. Bu durum sonucunda marka kendi hedef kitlesi dışında potansiyel hedef kitlesine de ulaşabiliyor. Potansiyel hedef kitlesine ulaşmak ise, bir nevi hayallerine ulaşabilmek anlamını taşıyor. Geriye ise bir ürünü ya da hizmeti “e-posta yoluyla pazarlamak ya da e-posta yoluyla pazarlamamak” seçeneklerini değerlendirmek kalıyor.
Kaynaklar:
Deloitte – Global Mobil Kullanıcı Araştırması
tr.wikipedia.org – E-Mail Pazarlama