Dijital paradokslar: Teknoloji ve insan
Dijital sosyoloji, son zamanlardaki yeni teknolojik gelişmelerin toplumsal süreçleri nasıl şekillendirdiğiyle ilgilenmeye başladı. Yaşanan dönüştürücü etkiler ise akademisyenlerin çığır açan terimlere ulaşmasına neden oldu. Bu dijital paradokslara, teknolojiye, sosyolojiye ve pek tabii insana bakmak gerek. Gelin neler oluyor birlikte inceleyelim. Dijital paradokslar, teknoloji ve insan üçgenine bakalım.
Sosyal medya kullanıcı profillerinden filtrelerle donatılmış akıllı telefon kameralarına, dijital kimlik inşasından somutlaşmış mekân kavramına kadar pek çok tartışma gündemimizde. Henüz bir sonuca ulaşmak ya da dijital disiplinlerin mutlak tanımını yapmak da mümkün değil. Dijitalleşme etkisini inceleyen uzmanlara göre, kimliklerini dijital olarak etkinleştiren öznelerin, somutlaşmış kimlikleriyle ilişki kuruyor.
Üstelik teknoloji, bireysel, sosyal, kültürel ve politik yaşamlarımızın bölünmez gerçeğini hatırlatan sebepler sunuyor bizlere. 3 yıl kadar önce “What is Digital Sociology?” adlı kitabında dijital sosyolojinin araştırma tekniklerine yeni bir bakış açısı sunan Neil Selwyn’i dinleyelim. Henüz ana akım olmayan kavrama dikkat çeken Selwyn, dijitalleşmenin sıkça konuşulduğunu düşünüyor. Ancak yeterli sayıda insanın dijital sosyolojinin ne olduğuyla ilgilenmediğini de dile getiriyor.
Sosyologların dahi yenilgiye uğramamak için konforlu alanlarını terk etmediğini ifade ediyor. Hatta Selwyn’e göre yeni araştırmalara kucak açan, yeni düzenin etik meselelerine kulak verenler olsa da hâlâ pek çok kişi alanda yeni bir kavrama ihtiyaç bile duymuyor.
Sayısallaşan sosyoloji – Dijital Paradokslar
Pete Fussey ve Silke Roth’un birlikte kaleme aldığı “Sayısallaştıran Sosyoloji: İnternet Çağında Süreklilik ve Değişim” adlı makaleye bakalım. Bu makale bilinçsiz kullanımın ve alanda az araştırma yapılmasının sonuçlarına odaklanıyor. Özellikle yapay zekâ etrafındaki tartışmalar, önyargılı algoritmaların ‘ırksal profilleme’ gibi baskıcı ve ayrımcı sonuçlarına kadar uzanıyor.
Dijital paradokslar ise sahte hesaplardan haberlere, siber suçlardan siber demokrasiye kadar pek çok tartışmayı beraberinde getiriyor. 2016 yılından hatırlayacağınız en büyük örnek Brexit olayları. Kitlelere ulaşma konusunda eşi benzeri görülmemiş kampanya araçları olarak düşünebiliyoruz her birini. Judy Wajcman, Donna Haraway ve Sadie Plant ise ortak bir fikir etrafında buluşuyor. Yeniliğin yorumlama esnekliğini mercek altına alıyor.
Dijital sosyoloji alanında çalışma yapanlar sosyolojik çalışmaların mikro seviyesine inmesine izin veren bir güç olarak görülebilir. Hatta dijital sosyoloji, teknoloji sayesinde önceki sosyolojik açıklamalara daha içsel ve samimi yorumlar sunabilir. Böylece geleceği korkudan uzak farklı çizgiler üzerine inşa edebilir. Judy Wajcman, Donna Haraway ve Sadie Plant’ın söylemleri; yazılımların, platformların ve sistematik olarak kodlanmış disiplinlerin, hatta doğanın bile daha net sorgulanarak değiştirilebileceğini düşündürüyor.
Google ve sosyal medya etkisi – Dijital Paradokslar
Sosyal medya ve diğer tüm dijital araçlar şu an her meslekten çalışanın odağında olmayabilir. Ancak Selwyn’e göre bu mecburiyet bir gün herkes tarafından kabul edilecek. Dijital sosyologlar dahi farklı politikalardan farklı dünya görüşüne sahip her insan sosyal medya kullanıcılarından beslenmeyip kendi filtrelerinin üzerine çıkamazsa yapılan hiçbir işin bir anlamı olmayacak.
Selwyn’e göre sosyal medya fenomeni karşısında ona bağışık olmayan bir topluluğu anlamlandırmak da mümkün değil. Her mecranın kendi kelime öbeklerinin, yaşanan dijital dönüşümün ve bilgiye erişimin yarattığı “Google etkisi”den söz edelim. Bunun farkında olmayan biri; sayısallaştırılmış bir toplumun eleştirisini nasıl sunabilir ki?
Böylesi bir durumda en büyük ihtiyaç yeni araçlar ve metodolojiler geliştirmek olacak. Dijital sosyologlara göre özellikle toplumsal eşitsizlik ve sosyal adalet üzerindeki olumlu teknolojik etki örneklerini görüyoruz. Bu durum, giderek anlam kazanıyor. Dijital çağda demokratik katılımın ve dijital kimlik meselelerinin ele alınmasının da zorunluluğuna dikkat çekiyorlar.
Akademiden büyük isimler her ne kadar bu çalışmalara kapı aralamaya çalışsa ve sosyolojinin sınırlarını zorlayan (Noortje Marres, Susan Halford, Helen Kennedy, Kate Orton Johnson, Karen Gregory, Jessie Daniels, Tara Stamm ve Tressie McMillan Cottom gibi) dijital sosyologlar alanın gerekliliğini yinelese de herkesin ekstra sorumluluk alması gerekiyor.
Üstelik ihtiyaç büyük ve zaman dar. Dijital sosyolojinin başarılı olması için yeni araştırma kümeleri oluşturmak, araştırma sürelerinden ödün vermemek gerek. Hatta en önemlisi toplum desteği almalıyız. Zira hala savaşılması gereken çok alan var…