Bina 20 Nedir? – MIT’nin En Kaotik Binası

Paylaşmayı unutmayın.

Bina 20 Nedir? – MIT’nin En Kaotik Binası – Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nü (MIT) elbet bir yerden duymuşsunuzdur. Amerika Birleşik Devletleri’nin yükselen sanayileşmesinin etkisiyle 1861’de kurulan MIT, bir Avrupa politeknik üniversite modelini benimsedi. Uygulamalı bilim ve mühendislikte ilerlemek için laboratuvarlı eğitimine çok önem verdi. O zamanlardan beri Massachusetts Teknoloji Enstitüsü, modern bilim, mühendislik, matematik ve teknolojinin birçok yönünün geliştirilmesinde kilit bir rol oynamıştır. Günümüzde yenilikçiliği ve akademik başarıları ile tanınan üniversite, teknoloji ile mühendislik alanlarında dünyanın en iyi üniversitesi seçilmiştir. Ekim 2019 itibarıyla 96 Nobel Ödülü sahibi, 26 Turing Ödülü sahibi ve 8 Fields Madalyası sahibi öğretim üyesi ve araştırmacı, MIT’in bünyesinde çalışmıştır.

Peki böyle dev bir üniversitenin emektarlarına yaratıcı bir mekan nasıl olur diye sorarsanız nasıl bir cevap beklersiniz? Bumble’ın yaratıcı ofisleri veya Google’ın Googleplex’i gibi ofisler aklınıza geliyorsa birazdan aşağıda görecekleriniz sizi oldukça şaşırtacak. Çünkü bu dahilerin size tek bir cevabı olacaktır: Bina 20! 

Bina 20 Nedir? – MIT’nin En Kaotik Binası

Bina 20 de nedir?

bina-20-nedir-mitnin-en-kaotik-binasi
@djcoregon

Yıllardan 1943’tü. Sıcak bir bahar akşamında MIT, eski öğrencisi genç mimar Don Whiston’ı arayarak ondan 18.000 metrekarelik bir bina tasarlamasını istedi. Sonrasında Whiston, çalışmasını bir günde tamamlayarak alelacele taslakları gönderdi. Kontrplak, cüruf briketleri ve asbest kullanarak inşa edilen bu bina oldukça çirkin, bodur ve kasvetliydi. 

O zamanlar bu binanın bir adı yoktu, ona Bina 20 derlerdi. Bu bina meşhur mimarların bir araya gelerek tasarladığı binalardan oldukça farklıydı. 

İkinci Dünya Savaşı Yılları – Bina 20 Nedir?

Devir İkinci Dünya Savaşı devriydi. Bina 20’nin asıl kullanım amacı o günün ilkel lazerlerini silaha dönüştürmeyi hedefleyen Radyasyon Laboratuvarı ya da kısaca RadLab  projesini burada gerçekleştirmekti. Bu proje, prestij olarak nükleer silahların bulunduğu Manhattan projesiyle yarışan bir projeydi.

Şartlar göz önüne alındığında Bina 20 oldukça konforsuz ve vasat bir binaydı. Yazları çok sıcak, kışları çok soğuk olurdu. Yeni yapıldığı için içerisi toz ve duman doluydu. Dışarıdan bakıldığında ise askeri kışla ile kulübe arası çirkin bir yapıydı. Ayrıca iç dizaynı o kadar karmaşıktı ki, yangın esnasında binayı boşaltmak imkansız gibi gözüküyordu. Bu sebeple Bina 20, savaş bittikten 6 ay sonra yıkılmak şartı ile inşa edilmişti.

@mitlincoln

İki yıl gibi kısa bir sürede Bina 20 yığınla araştırmacı ağırladı. Amerika’daki her 5 fizikçiden biri mutlaka RadLab’a uğramıştı. Bu laboratuvarlardan tam 9 Nobel ödüllü fizikçi çıkmıştı ve bunların başarılarının eşi benzeri yoktu. Alman denizaltılarını tespit eden radarlardan tutun da Londra’ya V-1 saldırılarını önceden bildiren radarlara kadar birçok radar burada keşfedilmişti. Savaşı atom bombasının bitirdiği anlatılır fakat galibiyeti sağlayan kesinlikle radarlardı. 

Savaştan Sonraki Yıllar

Bina 20’nin itici gücünün RadLab olduğunu ve savaş bitince bir gerek kalmadığını düşünebilirsiniz. Ayrıca binanın yavan tasarımının ve alelacele inşasınında büyük bir dezavantaj olduğunu söyleyebilirsiniz. İnanın MIT çalışanları da aynı sizin gibi düşünmüştü. Söz verildiği üzere yıkım çalışmaları başlatıldı, kuleler kaldırıldı ve RadLab ofisleri boşaltıldı. 

Sonra, yıkıma ramak kala önemli bir gelişme oldu. 1944 yılında savaş gazilerine üniversiteye girme imkanı sunan GI yasa tasarısı meclisten geçti. MIT birden öğrenciyle dolup taşmıştı ve herkese yetecek yer yoktu. Bina 20 ise boştu ve kullanıma hazırdı. 

Bina 20’nin Altın Yılları

@djcoregon

Bu binanın öyküsü tam bir yeniden diriliş öyküsüydü. Savaşın en büyük meyvelerinden biri olan RadLab muhtemelen her yerde başarılı olmaya devam edecekti. Ancak Bina 20’nin başarıları RadLab’dan ayrı olarak da devam etti. Dünyanın ilk atomik saati burada yapıldı. İlk parçacık hızlandırıcılar burada inşa edildi. Harold Edgerton bir kurşunun elmayı delip geçtiği ilk stop-motion fotoğrafları burada çekti. Hacker kültürünün yapı taşlarından biri olan Tech Model Railroad Club burada yer alıyordu. İlk atari oyunu Spacewar Bina 20’den çıktı. Aynı anda Jerry Lettvin, Bina 20’deki ofisinde bilişsel bilimin en çarpıcı makalelerinden biri olan “What the Frog’s Eye Tells the Frog’s Brain”ı burada yazdı. Noam Chomsky ve Morris Hale dil bilim üzerine köklü çalışmarlarını burada yaptılar.

bina-20-nedir-mitnin-en-kaotik-binasi
@wikipedia

Daha bitmedi! Leo Beranek ilk sessiz odayı burada tasarladı. Bu oda o kadar sessizdi ki besteci John Cage odayı ziyaretinden sonra “İçeride kanın damarlarınızdaki akışını duyabiliyorsunuz” demişti .Ayrıca Beranek, ses işleyen bilgisayarları, ilk internet ağını ve bugünkü anlamıyla ilk e-postayı burada geliştirdi.  Ayrıca binada ses üzerine çalışan tek kişi o değildi: Amar Bose da Bina 20’de kendine yer arıyordu. Bose buradaki çalışmalarıyla istediği ses kalitesini elde ettiği hoparlörleri icat etti ve Bose şirketini kurdu.

Sonuç olarak, Bina 20 konforsuz ve çirkin bir binaydı. Ama sakinleri onu çok seviyordu! Rektör Jerome Wiesner bir keresinde Bina 20 için “Kampüsteki en iyi bina” demişti. “yaratıcılığı ve yeni fikirlerin gelişimini destekleyen bir ruhu vardı.”

Ama neden? – Bina 20 Nedir? – MIT’nin En Kaotik Binası

Bina 20’yi övenler muhtemelen Steve Job’ın da takdir edeceği bir özelliğinden bahsederler: binanın rastgele insanları bir araya getirme gücü. Aslında bu tamamen kazayla olmuş bir şey. Çünkü Bina 20’nin ofis numaralandırma sistemi tam bir fiyasko. Örneğin Donanma Araştırmaları Enstitüsü’nün numarası 20E-226. Ama burası neresi? 20 bina numarası, E ise kanat numarasını belirtiyor. Ama bu numaralar ardışık değil. Ayrıca kat numaraları İngiliz sistemine göre belirlenmişti. Yani 226, üçüncü kat 26 numaralı ofis demekti. Bina 20, katları isimlendirmede İngiliz yöntemini kullanan tek Amerikan Binasıydı. 

bina-20-nedir-mitnin-en-kaotik-binasi
@wikipedia

Son olarak bina rastgele isimlendirildiği için insanlar sürekli kayboluyorlardı. Sürekli muhabbet edebilecekleri uzun koridorlar mevcuttu. Bundan önemlisi, bu muhabbetlerin tarafları olabilecek entellektüel kombinasyonlar olağanüstüydü. MIT’de “Güdümlü Roket Laboratuvarı” gibi ofislerle “Fotoğrafçılık”, “Yapışkanlar”, “Buz Araştırmaları” laboratuvarları aynı yerdeydi. İçeride bir piyano tamir atölyesi bile vardı!Normal şartlarda bir araya gelmesi mümkün olmayan bu insanların karşılaşmalarının ödülleri oldukça kıymetli oldu.

Diğer yandan buradan çıkartılabilecek en güzel ders şudur: Her şeyin düzenli olması gerekmiyor. Büyük karmaşalardan da harika şeyler doğabiliyor. Kaostan ve karmaşadan korkmaya hiç gerek yok!

Paylaşmayı unutmayın.

İlgili Sayfalar