Orta Asya’nın Göbeğindeki Afganistan ve İnanılmaz Tarihi
Orta Asya’nın Göbeğindeki Afganistan ve İnanılmaz Tarihi – Batı dünyası tarafından çorak bir topraktan ibaret olduğu düşünülen Afganistan, diktatör bir imparatorluk mezarlığı olarak görülür. Bu algının kaynağı Güney Asya ve Orta Asya arasında bir kavşak noktası olmasına dayanmaktadır. Ülkenin kozmopolit tarihinin yanı sıra Zerdüştlük, Helenizm, Budizm ve İslam’ın zengin geleneklerinin etkileri de mevcuttur.
Orta Asya’nın Göbeğindeki Afganistan ve İnanılmaz Tarihi
Afganistan Coğrafyası
Günümüzde Kuzey Afganistan’da yer alan Belh kenti bir zamanlar İpek Yolu’nun üzerinde yer alıyordu. Dolayısıyla bölgedeki en büyük ticaret merkezlerinden biriydi. Bin yıl boyunca da dini ve siyasi merkez görevi gördü. Bazı kaynaklara göre Zerdüştlik dini ilk olarak Belh’te ilan edildi.
Balkh çevresinde yer alan Baktriya, Ahameniş imparatorluğunun bir eyaleti olarak Pers egemenliği altındaydı. Sonrasında Part ve Sasani hanedanlarının egemenliği altına girerek yüzyıllar boyunca böyle kaldı. Ayrıca Büyük İskender’in fethettiği bölgelerden biriydi. Bu fetih, sonrasında hem kültürde hem de bölgede kalıcı izlere sebep oldu.
Yunan kültürü de bölgede bir dönem etkili oldu. Yunan dili, ikonografisi ve yazısı ile birlikte Greko-Bactrian hükümdarlarının sikkeleri mevcuttu. MÖ 2. yüzyılda hüküm sürmüş Agothocles’in madeni paraları Yunan ve Güney Asya kültürünün bir sentezi niteliğindeydi. Madeni paralar üzerindeki yazıları ve görüntüleri karıştırarak hem Hindu hem de Budist motiflerine yer verdi. Bu iki kültürün kaynaşması güneydoğuya doğru tarihi bölge olan Gandhara’ya kadar yayıldı. Bölge, günümüzde Pakistan ve Afganistan’ı birbirine bağlamaktadır.
Zaman İçerisinde Afganistan’ın Dönüşümü
Tarih boyunca istilalar yalnızca batıdan değil, aynı zamanda doğudan da gerçekleştiler. 4. yüzyılın sonlarında Büyük İskender’in Yunan halefleri bölgeye hakim olmaya çalıştı. Mauryas olarak bilinen Hint hanedanı bu dönemde büyük bir mücadele verdi. Sonrasında bir Maurya hükümdarı olan Ashoka, Budizm dinini benimsedi. Dinin bölgede yayılmasını teşvik etti.
1960’larda arkeologlar ülkenin güney tarafındaki Kandahar yakınlarında Yunanca ve Aramice çok dilli bir kaya yazıtı buldular. Kaya fermanı bölgede kalan Yunan topluluklarına selam niteliğindeydi. 1990’ların başındaki kargaşada çalınan bu Yunan fermanı sonrasında Kabil’deki Afganistan Ulusal Müzesi’ne yerleştirildi.
Sonraki yıllarda Gandhara Buda ve diğer Budist heykellerin merkezi haline geldi. O dönemde bu figürleri insan biçiminde göstermek heykel geleneği için bir devrimdi. Karakteristik olarak zarif bu heykeller oyulurken hem Yunan hem de Güney Asya temsil gelenekleri kullanıldı.
Afganistan o dönemde Orta Asya ile Güney Asta arasındaki ticaret yolunun önemli bir parçasıydı. İpek Yolu boyunca bölgeyi kullananlar sayesinde Budist eserler Taklamakan Çölü’nü geçip Çin’e ulaştı. Nihayetinde Budizm Çin’de yayılmaya başladı. Budist vakıfları ve manastırları gelişmeye başladı. 6. Yüzyılda ise Bamyan Buda heykellerini inşa etmeye başladılar. Püriten Taliban 2001’de Bamyan Buda heykellerini yok etti. Bütün dünya bu duruma tepki gösterdi ve bunu saygısızlık olarak niteledi.
Afganistan’da İslam’ın Etkileri
Pers Sasani imparatorluğunun etkileriyle Araplar hızlı bir ilerleme kaydetti. Dolayısıyla İslam 7. yüzyılda bölgeye gelmiş oldu. Zaman içerisinden bölgedeki baskın dini inanç oldu. Günümüzde Afganların %99’undan fazlası İslam’a inanmaktadır. 9. ve 10. yüzyıllarda Hindukuş’ta zengin gümüş yatakları keşfettiler. Buna bağlı olarak Müslümanlar bölgede çılgınca bir gümüş hücumuna sebep oldular. Bu durum insanların da birbiriyle çatışmasına yol açtı. Sanat himayesi altında ticareti yapılan gümüş dirhemler, Samanid hanedanlığı tarafından basıldı. Bu hanedanlık aynı zamanda Güney Asya ve Akdeniz’e kadar yayılacak olan Fars kültürünün gelişimini de öngördü.
Batı Afganistan’da bulunan Herat, şairlerin, entelektüellerin, ressamların ve zanaatkarların yoğunlaştığı büyük bir ticaret merkeziydi. Hatta Mevlana da burayı şehirlerin en güzeli ve Horasan’ın incisi olarak tanımlamıştır. Cengiz Han’ın Moğol ordusu şehri 13. yüzyılda yerle bir etti. Sonrasında ise 16. yüzyıla kadar Timurlu hanedanı bünyesinde kültürel ve siyasi olarak önem kazanmaya başladı. Hala hareketli bir şehir olan Herat, son zamanlarda ise ülkenin geri kalanı gibi çok fazla acıya maruz kaldı.
Ayrıca bakabilirsiniz: İnsanlığın İki Farklı Tarafını Gözler Önüne Seren Fotoğraflar
Afganistan’ın Yakın Tarihi – Orta Asya’nın Göbeğindeki Afganistan ve İnanılmaz Tarihi
Son 40 yıldır süren savaşlar Afganistan’ı harap etmiş durumda. Ülke 1979’da Sovyetler tarafından işgal edildi. Bu işgal, sonrasındaki çatışmaları tetikledi. Bu süreçte altı milyondan fazla Afgan başka ülkelere kaçarak mülteci olmayı seçti. Dahası yüz binlerce kişi ise hayatını kaybetti.
Yıllar içerisinde bitmek bilmeyen şiddet, ülkenin kültürel mirasına da zarar verdi. Ne yazık ki Afganistan Ulusal Müzesi koleksiyonunun yaklaşık %70’i 1993’teki bombalama ve sonrasındaki yağmalamalardan dolayı yok oldu. Kaos devam ederken 1996’da püriten Taliban iktidar oldu. 2001 yılında İslam öncesi dönemdeki sanat eserlerine karşı bir ferman yayınladılar.
Aynı yıl gerçekleşen Amerikan işgali yüzünden Kabil gibi şehirlerin tarihi mahalleleri büyük zarar gördü. Devam eden savaş ve istikrarsızlık döneminde kültürel alanlardan çok sayıda antika eser yasadışı şekilde ülke dışına kaçırıldı. 2010 yılına gelindiğinde ise ülkede etkilenmeyen hiçbir şey kalmamıştı.
Ayrıca bakabilirsiniz: Ülkelerin Kahvaltı Kültürü – Hangi Ülke Kahvaltıda Ne Yiyor?