Cemal Süreya 29 Yıl Önce Bugün Aramızdan Ayrıldı
Beni Öp Sonra Doğur Beni
“…
Annem çok küçükken öldü
beni öp, sonra doğur beni. ”
Cemalettin Seber (Cemal Süreya), çok küçükken kaybeder annesini. “Küçük kalbimdeki kuş ölmüştü.” der onun ölümü için. Sanata olan duyarlılığını annesinden alan Cemal Süreya, şiir serüveninin annesinin anlattığı Aslı ile Kerem hikayesiyle başladığını ifade eder. Annesiyle ilgili anıları çok az olmasına rağmen hayatına etkisi bir o kadar derindir. Bundandır hayatı boyunca sevdiği her kadında annesini araması.
“ Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim bir kere öldü kör oldum. ”
Babası Hüseyin Seber’in çocuklarıyla ilişkisi mesafeliydi. Kamyon şoförlüğü yaptığı için sık sık uzak kalıyordu çocuklarından. Cemal Süreya, babasının onu kucağına alıp sevdiğini hiç hatırlamıyor. Cemal Süreya’nın nasıl bir baba olduğuna gelince oğlu, Memo Emrah Seber için: “Eğer ona bir şey olursa intahar ederim.” demiştir çoğu kez. Babasının evlenip eve yeni kadınlar getirmesi Memo Emrah’ın psikolojisini bozmuş, babasının ona olan ilgisini hep ilgisizlik olarak görmüş, şair olmasından da hiçbir zaman memnun olmamıştır.
Dostoyovski Onu Huzursuz Etti.
“Bizim çocukluğumuzda her kitabı bulamazdık.Onun için önümüze ne geldiyse okuduk. Hatta sokakta gazete, kese kağıdı bulurduk. Kese kağıdını açardık. İçinde resimli roman varsa okurduk.”
Ortaokulun ilk yıllarında okuduğu Dostoyevski’nin ‘Karamazov Kardeşler’ adlı kitabından o kadar etkilendi ki edebiyatla ilgili ikinci doğum gününü Dostoyevski’yle tanışması olarak ilan etmiştir. “1943’te Dostoyevski’yi okudum ve bende hiç huzur kalmadı.” şeklinde ifade eder onu şiire, edebiyata iten huzursuzluğu. Mutlak doğum günü belirsiz olan şair, kendine hep farklı doğum günleri belirler. Bu doğum günlerinden biri de eşi Güngör Demiray’la tanıştıkları tarih 10 Ağustos’tur.
Garip Akımıyla Beslenen Cemal Süreya
1941 yılından sonra ortaya çıkan Garip akımının amacı, Türk şiirinin yapısında köklü değişiklikler yapmaktı. Geleneksel şiirin süsleme ve sanatlarını bir yana bırakan, yalın anlatımlı, anlamı dolaysız olarak okura aktaran bu akım için Cemal Süreya, acaba ne düşünüyordu?
“Orhan Veli ne yaptı, şiire kasket giydirdi, sivilleştirdi, şiire elma yemesini öğretti. Bizler Garip şiirine bir tepki olarak çıktık. Ama şimdi düşünüyorum da Garip şiiriyle, özellikle de daha sonra başka yeni şairlerin katılımıyla meydana gelen Türk yenilikçileriyle oluşan şiirde, biz nasıl var olmuşuz, ne kadar etkilenmişiz ondan, çok beslenmişiz. Benim bazı arkadaşlarım öldü: Edip (Cansever), Turgut (Uyar). Bazıları da yaşıyor. Ben kendi payıma konuşayım: Çok beslendim, hatta Türkçeyi onlardan öğrendim diyebilirim.”
Üvercinka
Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden
En uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu kesmemeye
Laleli’den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız.
Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun…
1953 yılında ortaokul yıllarından beri sevdiği ve geçen yıllar boyunca sürekli mektuplaştığı Semiha ile evlenen Cemal Süreya, 1 yıl sonra mülkiyeyi bitirdi ve Eskişehir’de stajyer memur olarak göreve başladı. Ardından 1955 yılında maliye müfettiş muavini olarak İstanbul’a geldi. O dönem İstanbul’unun sanatçılar içinde en gözde mekanı Baylan Pastanesi’nde İkinci Yeni şairleriyle tanışmıştı. İkinci Yeni’nin sembolü olacak bir kitapla okurların karşısına çıktı: Üvercinka.
“Bir dergi gibidir benim yaşamım, bu yüzden ben ölmem batarım.”
Şiirden sonra en büyük tutkusu olan dergiciliğe ilk kez 1960 yılında, askerliği sırasında Papirus’u yayınlayarak başlayan Cemal Süreya, Türk edebiyat tarihinde kendine çok önemli bir yer edinen Papirus dergisinin sayısız genç yazar ile yeni bir edebiyatçı kuşağın yetişmesine olanak tanımıştır. Ekonomik sıkıntılarla başlayan dergicilik hayatı, her seferinde koşullara yenik düşmüştür.
Gönlümüzün Kapısı
Ciddi ekonomik sıkıntı içine giren Cemal Süreya’nın dergiyi kapatıp memuriyete dönmekten başka çaresi kalmamıştı. Maliye çevrelerinde işinde hassas, dikkatli ve adaletli bir bürokrat olarak tanınırdı. Sunay Akın’ın Cemal Süreya ile ilgili anlattığı bir hikaye de şairin ne kadar adaletli bir bürokrat olduğunu ortaya koymakta:
“Darphaneye müdür olarak gelen Cemal Süreya’nın ilk işi darphanedeki tüm yolsuzlukları,hataları Ankara’ya rapor etmek olmuştur. Kısa bir süre sonra darphaneye dönemin bakanı gelir. Bakanın geldiğini duyan Cemal Süreya, yardımcılarıyla birlikte bakanı karşılamaya gider. Ama bakan herkesin elini sıkar, Cemal Süreya’nın yüzüne bile bakmaz. Şair durumu anlamıştır. O rapordan çok rahatsız olmuştur bakan. Bakanın amacı belli; bir bahaneyle Cemal Süreya’yı görevden alacak. Dönemin bakanı darphanenin koridorlarında dolaşırken sormaya başlar: “Şu kapının arkasında ne var, bu kapı nereye açılıyor?.. “Bütün kapılar açılır, her yeri denetler. 1-2 saat sonra kızgın adımlarla darphanenin kapısından çıkan bakan, herkesle tokalaşır, Cemal Süreya’nın yüzüne bile bakmaz yine. Arabaya biner, tam gidecekken Cemal Süreya seslenir: “Sayın bakan, bir kapı daha var ama size açmayacağız. “Bakan hiddetle seslenir: “Neredeymiş o kapı?!” Cemal Süreya şu yanıtı verir: “Gönlümüzün kapısı”
9 Ocak 1990 tarihinde aramızdan ayrılan şiirin asi sesi Cemal Süreya’yı ölümünün 29. yılında sevgi ve saygıyla anıyoruz. Kelimeleriyle şiire yeni bir soluk getiren, hatta kelimelere diz çöktüren şairimizle hala tanışmadıysanız: “Hayat kısa, kuşlar uçuyor…”
Herkesi Kıskandıran Kadın: Tomris Uyar yazımızı da okumanızı öneririz.