Nedir Bu Sosyal Medya Psikolojisi?
Sosyal medya için günümüzün vebası demek yanlış olmaz, değil mi? Yürürken, seyahat ederken, metroda, kafede, sahilde… Yüzlerimiz telefonlarımıza gömülmüş durumda ve sohbetler azaldı. Geçtiğimiz aylarda Lipton bu duruma dikkat çekmek için bir reklam kampanyası bile başlatmıştı. Herkes yanlış olduğunu hissetse de bilse de kendine engel olamıyor. Bu konuyu biraz irdeleyelim.
Sosyal medya, insan psikolojisini benzeri görülmemiş yollarla etkilemektedir. Beyindeki ödüllendirme merkezlerini, dopamin konsantrasyonunu, doğrudan etkileyerek aktive ederler. Bilmeyenler için dopamin, bir insanda zevk, arayış ve arzu duygularını düzenleyen bir salgıdır. Sosyal ağlarda bulunmak, bu hormonun salgılanmasını ve karşı konulamaz bağımlılığın yaratılmasını sağlar. Yakın tarihli bir araştırmaya göre, insanların kendilerini sosyal medyaya kıyasla tütün ve alkolden uzak tutmaları daha kolaydır.
Kadınların %60’ı sosyal paylaşım sitelerine bağımlı olduğunu itiraf etmiştir. Kullanıcıların % 56’sı, çevrimiçi ortamda önemli bir şeyi kaçırmaktan korktuklarını paylaşırken başka bir araştırmada, bir kişinin sosyal medyada günde yaklaşık 135 dakika harcadığı ortaya kondu. Korkutucu değil mi?
Verilere göre insanların internette olmasının ve bir şeyleri paylaşmasının nedeni, diğerlerine gerçek benliklerini sergilemek ve özellikle arkadaşları ve aileleri olmak üzere dünyanın geri kalanı ile iletişim haline olmak istemeleri. Ancak bu bağımlılık birçok dezavantaja sahip. Kullanıcılar bu süreçte genellikle acı çeken öz saygı ile karşılaşırlar. Bu nedenle, bu sitelerin kullanımını azaltmak önemlidir.
Neden Beğeniyor, Yorum Yapıyor ve Paylaşıyoruz?
Elleriniz bir haber bültenine ulaşmak için aşağı doğru gittiğinde onu durduramazsınız ya da bir bildirimi görmezden gelemezsiniz. Size ait olmasa bile! Peki, neden? Yukarıda da bahsettiğimiz gibi Twitter ve Facebook gibi sosyal ağlar beyindeki ödül merkezlerini uyarıyor ve dopamin salgılanmasına neden oluyor. Böylece uzun bir süre bu ağlarda vakit geçiriyoruz. Beğeniyoruz, yorum yapıyoruz ve paylaşıyoruz. İnsanlardan etkileşim alarak ödüllendiriliyoruz.
Sosyal Medya Biyolojisi
Dopamin beyinde, zevk ve arzulama duygularını yaratan bir kimyasaldır. Dopaminin çekimi o kadar güçlü ki insanların sigara ve alkole karşı direncinin düşme sebeplerinden biri de bu. Öyle ki kadınların %60’ı sosyal medya bağımlısı olduğunu kabul ediyor ve %56’sı sosyal medyada olmadıklarında önemli bir şeyler kaçıracaklarından korkuyor. Bu durumda bizleri korkuttu!
% 68’lik bir oranla insanlar, başkalarına gerçekten kim olduklarını ve neye önem verdiklerini göstererek daha iyi hissetmek için paylaşım yapıyor. %78 oranda bir kitle ise “Paylaşıyorum çünkü bu, benim insanlarla bağ kurmamı ve iletişim halinde kalmamı sağlıyor.” diyor. Kısacası sosyal medyayı seviyoruz çünkü ilişkilerimizi korumak istiyoruz. Böylece karşılıklı bir etki yaratıyoruz. Bize bir şeyler vermiş olan insanlara küçük de olsa bir şekilde geri bildirimde bulunmak zorunda kalıyoruz. Taglerimiz bile var: #l4like #f4f…
Sosyal Medya’nın Karanlık Yüzü
Salford Üniversitesi, 298 sosyal medya kullanıcısı arasında bir çalışma gerçekleştirmiş.
Bu araştırmaya göre:
% 50’lik kısım Facebook ve Twitter gibi sosyal ağları kullanarak hayatlarını daha da kötüleştirdiğini itiraf etti. Kendi başarılarını arkadaşları ile paylaşmak insanların öz saygılarını zedeliyor.
Sosyal Medya Bağımlılığımızı Nasıl Yenebiliriz?
Basit adımlar gibi görünse de zor olduğunu biliyoruz ancak direnmek önemli. Bunu unutmayalım.
1 – Kullanımınızı sınırlayın.
2 – “Suçlu zevkler”inizi takip etmekten vazgeçin.
3 – Üretkenlik içeren bir şeyler yapın.
4 – Sosyal medya detoksu yapın.
Sosyal medya, güvensizliklerimizi körükleyebilir ve bizi sömürür ama özünde, dünyanın iyiliği ile ilgilidir: Onu kendi penceremizden görmek, onu başkalarında tanımak, onu iletmek… İyi ve kötü her ikisi de her gün uğraştığımız şeylerin çoğunu içerir, sosyal medya da bu kategoriye girer. Tüm bunlar, odaklanmak istediğiniz şeyler!