İzlediğin Bir Film Hayatını Değiştirebilir!
Henüz iki yaşında iken ‘Pika, Pika Pikachu’ diyerek camdan atlayan çocuğu hatırladınız mı? Peki, Kaptan Tsubasa? Futbolcu olmak, ağları delip, çimleri topla havalandırmak istemediniz mi?
Fantastik bir evrende yaşasaydık ve süper kahramanlık mesleği diye bir şey olsaydı mesela… Spiderman, Superman, Batman ya da ne kadar antikahraman dense de Deadpool olmak istemez miydiniz? Bir Elektra, Zeyna ya da Catwoman? Güzel olurdu değil mi?
Milyon Dolarlık Bebek ya da Cinderella Man izledikten sonra “Anne ben boksör olucam” diyerek kelebek gibi sekip yumruk savurmadınız mı yani? Anime dizileri izleyip basketbolcu olmayı isteyenimiz de çoktur diye düşünüyoruz. Peki ya Karate Kid? “Efsane” dediklerimiz arasında olmalı…
Tüm bunlar pazarlama açısından bakıldığında filmlerin/dizilerin meslek seçimlerimiz üzerinde ne kadar etkili olduğunu ya da olabileceğini gösteren örnekler. Öyleyse filmlerin/dizilerin birer meslek pazarlamacısı olduğunu söyleyebilir miyiz? Bizce, evet.
Şimdi meslekler üzerinden somut örnekler vererek devam edelim.
Dergicilik/Gazetecilik
Avrupa Yakası ya da Seviyor Sevmiyor dizilerini izleyenler dergicilik – gazetecilik mesleğine özenmiş olabilirler. Neşeli ve aksiyonlu ofis ortamı, eğlenceli çalışma zamanları… Ne kadar gerçek olduğu tartışılsa da öyle bir ortamda çalışacağımızı düşünerek “Ah keşke” ya da “Kesinlikle editör olacağım” gibi cümleler kurmuşuzdur.
Reklamcılık
Mad Men dizisini izleyenlerimiz reklamcılık mesleğinin ne denli karizmatik sunulduğunu pek ala bilirler. Ancak izlemeyenlerimiz için de bunun kesinlikle öyle olduğunu bilmenizi istiyoruz. Bu diziyi izleyerek reklamcılık okuyan ancak aradığını bulamayan (umuyoruz bulmuşlardır) kaç kişi var kim bilir?!
Polislik/Dedektiflik
Uzaklarda aramayıp Türkiye’den bir örnekle başlayalım: Yılan Hikayesi. Tabii ki Komiser Memoli? Saçlarını öyle jöleleyerek kaç kişi polis olmanın hayalini kurdu ve bu yolda ilerledi acaba? Behzat Ç. ya da Poyraz Karayel’i de anmadan edemeyeceğiz.
Biraz kuzeye gidiyoruz: Bron/Broen. “The Bridge” adıyla uyarlaması yapıldı. Başkarakter Saga Noren ile polis olmak isteyeceğiz. Herkes telefonunu bir kez olsun “Saga Noren länskrim malmö” diyerek açacak. Sosyal kişilik bozukluğuna sahip olmak istemeyiz belki ancak onun kadar duyarlı bir polis olmak isteyeceğimiz kesin! Maceraya da hayır diyemeyiz ayrıca…
Yazarlık/Şairlik
İlhami Algör’ün romanından uyarlanan “Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku” filmini izlediyseniz sanıyoruz ki “Ben de yazar olmalıyım” diyeceksiniz. Sanatçı dediğimiz zaman onların o umursamaz ve başlarına buyruk halleri, marjinallikleri her zaman hoşumuza gitmiştir. Bir yazar olacaksak Arif (Erdal Beşikçioğlu) gibi bir yazar olmalıyız. Kill Your Darlings belki biraz gerecektir ancak o bohem hayat burada da bizi kendine çekecek gibi görünüyor.
Doktorluk
Dr. House diyeceğiz başka bir şey demeyeceğiz. Hangimiz öyle bir karizmaya sahip olmak istemeyiz ki? Varsın bize deli desinler!
Psikologluk
“Fi” uyarlamasıyla hayatımıza giren Can Manay’ı es geçemeyeceğiz. Kabul, birçoğumuz ona sinir oluyoruz belki ancak karizmatik olduğunu ve psikolog olma hissini bize yaşattığını söylemeliyiz. Ellerimizi önümüzde kavuşturduk bile!
Taare Zamen Paar (Disleksi bile olmak isteyebiliriz) ve Detachment ile öğretmen, Dexter ile seri katil (!), Nip Tuck ile estetiysen, Karayip Korsanları ile korsan, A Beautiful Mind ile şizofren bir Matematikçi, Breaking Bad ile kimya öğretmeni ve daha fazlası…
Daha birçok örnek sayabilecek olsak da aklımıza gelenler bunlar diyelim ve belki sizlerin de bizlerle paylaşmak istediği dizi/film vardır diyerek yazımızı tamamlayalım.
Filmler/diziler sihirli bir evren ve çok iyi birer pazarlamacı!