İstanbul Hayranı Fransız Yazar Pierre Loti
İstanbul Hayranı Fransız Yazar Pierre Loti – Pierre Loti (1850-1923), olarak da bilinen Fransız yazar Julien Viaud, çoğumuzun bildiği gibi İstanbul’a aşık bir gezgindi. Bir deniz subayı olan Loti, Japonya’dan Senegal’e, Hindistan’dan Çin’e, ABD’den İran’a kadar dünyayı dolaştı. Osmanlı ülkeleriyle ilk kez 1870’de İzmir’i ziyaret ettiğinde tanışmıştı. Altı yıl sonra, 1876’da hayatında bir dönüm noktasına ulaştı: Osmanlı Devleti’nin başkenti İstanbul’a vardı.
İstanbul Hayranı Fransız Yazar Pierre Loti
Pierre Loti ve İstanbul
Fransız Büyükelçiliği devriye gemisi Le Gladiateur’da bir görevdeydi. Bu zamandan sonra İstanbul, Loti’nin hayatının önemli bir parçası oldu. 1876 ve 1919 yılları arasında Loti, sırf bu büyüleyici şehre aşık olduğu için birçok kez İstanbul’a gitti. Şehirle ilk karşılaşması Beyoğlu’nda olmuş ve zamanla bu ilişki İstanbul Boğazı ile Eyüp arasında yaşanarak bir yaşam biçimi haline gelmiştir. Bu hayatı sayesinde Osmanlı halkını, Müslüman yaşam tarzını, halkın gündelik hayatını, dönemin siyasetini ve ekonomisini gözlemleyebilmiştir.
Eserlerinde İstanbul’un Etkisi
Tüm bu gözlemler ve anılar iki romana hayat verdi: İstanbul ile Selanik arasındaki bir aşk hikayesi olan Aziyadé (1879) ve Osmanlı Devleti’nde harem hayatı ve özgürlükleri kısıtlanan kadınlar hakkında bir kitap olan Les Desenchantées (1906).
La Turquie Agonisante (1913) Balkan Savaşları sırasında Batılı ülkelerin Osmanlı Devleti’ne yönelik siyasi tutumlarına yönelik bir eleştiriydi. Loti, Suprèmes Visions d’Orient (1921) adlı çalışmasında Türkiye’nin Avrupa ülkelerine karşı haklarını korudu.
Loti’nin Diğer Gezginlerden Farkı…
Bir gezgin, kendisini büyüleyen şehirlere yabancı kalmaktan kendini alamaz; dışarıdan bir gözlemcidir ve misafir kalır. Eğer içeriden gözlem yapmak istiyorlarsa o şehrin içine girmeleri gerekir. Pierre Loti’yi, Gérard de Nerval ve Théophile Gautier’den (diğer İstanbullu gezginler ve aşıklardan) farklı kılan da budur. Loti, yabancı olduğu bir toplumda yerel olmayı öğrendi. Bu sayede İstanbul‘daki hayata kısmen karışmayı başardı. Sadece İstanbul’un kozmopolit hayatını tanımakla kalmamış, yerel dostlukları da olmuştur. Loti, köklü sosyal ilişkileri ve farklı özelliklere sahip mahalleleri tanıdıkça yabancı olmaktan çıktı. Tüm bu çabalarla Loti, İstanbul’da sadece bir “yabancı” olmamayı başardı.
Nöbetçi bir deniz zabitiydi, ancak sık sık fes ve İstanbul’un sıradan halkının günlük kıyafetlerini giydi ve şehri dolaştı. Eyüp’te yaşamayı, Beyazıt-Süleymaniye’de nargile içmeyi ve sadece üst sınıfla değil orta sınıfla da sosyalleşmeyi severdi. Bütün insanları tanımak istedi ve böylece Türkçe öğrendi.
Pierre Loti doğal olarak İstanbul’a uyum sağladı. Aslında bu ani uyum, geçmişe duyulan özlemin göstergesiydi. Huzuru memleketinde bulamamıştı ama İstanbul’da buldu. Onun için İstanbul barışın, sessizliğin, sükunetin, rahatlamanın, dinginliğin ve hoşgörünün şehriydi. Ancak cami avlularındaki güvercinler, sokaklardaki leylekler, minarelerin yanında sallanan serviler, beyaz sakallı ve beyaz sarıklı müşterilerin olduğu kahvehanelerin sessizliği, boğazın muhteşem manzarası sis ve karanlık içinde kaybolmaya başladı. Bu görüntüler yakında nostaljiden başka bir şey olmayacaktı.
Türk Dostu Loti – İstanbul Hayranı Fransız Yazar Pierre Loti
Pierre Loti bu dönüşüme tepki gösterdi; romantik ve nostaljik bakış açısı yerini eleştiriye bırakmıştır. Eleştirisi, bir medeniyetin kaybına inanılmaz derecede göz yuman Avrupa sömürgeci medeniyetine yönelikti. Loti’nin öğrencilerinden Claude Frère de onu destekledi. Loti artık Batı’da kötü bir üne sahipti çünkü Türkleri ve Türkiye’yi savunuyordu. Buna rağmen, 1910’dan sonra Türk siyaset ve kültür dünyasında büyük ilgi gördü. “Türk’ün, Türk dışındaki tek dostu Türk” oldu (“Türk, Türk’ün tek dostudur” mottosuyla). Turcophile Loti artık Türklerin de dostuydu. Adı Divanyolu’ndaki bir sokağa, Eyüp’teki en sevdiği kahvelerden birine verildi. Ancak, umutsuzca sevdiği şehir olan İstanbul’u geçmişin bir gerçeği olarak kalmaya mahkumdu. Yeni dünya düzeninde bu kaçınılmazdı.
Doğu’yu ve Batı’yı yeniden inşa etme arzusu, parçası olmak istediği bir toplumun “garip” gelenek ve göreneklerini anlama ve açıklama çabası nedeniyle Batı’da eleştirildi. Ancak Doğu’yu süslü bir dünyaya indirgediği için de eleştirildi. Böylece Pierre Loti her iki medeniyette de “öteki” olmaktan kendini alamadı.