Güvenilir Markaya Giden Yolu, Güven Duyan Çalışanlar Çiziyor

Paylaşmayı unutmayın.

Çağın değişimiyle birlikte güven algısı da değişiyor. Teknolojideki gelişmelerle birlikte haber kavramının manipülasyona çok daha açık olması; haber kaynaklarını toplumsal olaylarla kurduğumuz ilişkiyi besleyen kaynaklar olmaktan ziyade, artık güven algımızı kökünden değiştiren organizasyonlara dönüştürüyor. Tabii bir yandan da içerisine bulunduğumuz iş dünyası var. Orada da güvene dair pek çok şey değişti ve değişiyor.

Global bir iletişim pazarlama firması olan Edelman’ın her yıl pek çok ülkede yaptığı Güven Barometresi araştırmasının 2019 yılı sonuçları, geçen yıla oranla güvenin doğasının değiştiğine işaret ediyor. Araştırma; medyayı takip eden, iş dünyası, toplumsal olaylar, kamu hakkındaki meselelere ilgili, üniversite eğitimi almış bireyler olarak tanımlayabileceğimiz “Informed Public” ile, bu tanımın dışında kalan ve “Mass Population” olarak ifade edilen kesim arasındaki güven eşitsizliğinin arttığını gösteriyor.

Bu iki kesim arasında geçen yıl 13 puan olan fark, bu yıl 16 puan ve bu da, yüksek güven eşitsizliğini açık bir şekilde gösteriyor. Bu bölünmeyi etkileyen faktör ise bilgili toplum içerisinde güven algısında belirgin bir artış olması. Geçen yıl %60 olan değer, bu yıl %65.

Ancak bu güven ayrılığına rağmen dünya, talepleri bağlamında bir noktada birleşiyor: Çoğunluk acil bir değişim arzusu içerisinde. 5 kişiden sadece 1’i sistemin kendileri için çalıştığını hissediyor ve “Mass Population” olarak tanımlanan grubun %46’sı, “Informed Public” olarak tanımlanan grubun ise %39’u sistemin onları başarısız kıldığına inanıyor.

Katılımcıların %73’ü sahte haberlerin silah olarak kullanılmasından endişeleniyor ve bu da bize global ölçekte artık medyaya olan inancımızın da derinden sarsıldığını gösteriyor.

Peki İş Dünyasında Neler Oluyor?

pixabay.com – StartupStockPhotos

Biliyorsunuz teknolojinin gelişmesi, yapay zekanın hayatımızın pek çok alanına dahil olması ve giderek daha da iyi olan robotlar çoğumuzda endişe yaratabiliyor. Bütün bu gelişmeleri takip edip, kafasında geleceğe dair bir ‘Acaba?’ sorusu oluşmayan çok azdır. Bir yandan ekonomik göstergeler de yakın gelecekte bir yavaşlamaya işaret ediyor. Araştırmaya katılanların çoğu, iyi bir maaş alabilmek için gerekli eğitime sahip olmama konusunda endişeli. Özetle global ölçekte, gelecek hakkında bir “karamsarlık” söz konusu diyebiliriz.

Ancak sistemdeki bu büyük inanç eksikliğine rağmen, hala güçlü olan bir ilişki de var: “benim işverenim”. Çalışanlarının %58’i, işverenlerini tartışmalı toplumsal konular hakkında güvenilir bir bilgi kaynağı olarak gördüklerini söylüyor. Bu da bize gösteriyor ki, çalışanlar işverenlerine güvenmeye istekli ve hazır. Küresel olarak, insanların %75‘i doğru olanı yapmak için STK’lardan (%57), iş dünyasından (%56), devletten (%48) ve medyadan (%47) çok daha fazla “işverenine” güveniyor. Türkiye’de ise bu oran %69 ve geçen yıla göre 6 puan artış göstermiş.

Çalışanların, potansiyel işverenlerinin toplumsal meselelerde harekete geçme konusunda kendilerine katılma beklentileri %67 oranında. Buna karşın işverenlerinden bekledikleri kişisel motivasyon, yetkilendirme, haberdar edilme, önemli kararlara katılım gibi beklentileri %74; iş, eğitim, kariyer fırsatı yaratılması beklentileri ise %80 oranında. Değerlerin birbirine bu kadar yakın olması araştırmanın başka bir ilginç sonucu.

Çalışanlarınız İçerideki Gücünüzdür!

pixabay.com – rawpixel

Bu beklentileri karşılamanın ve güven inşa etmenin getirileri ise oldukça önemli. İşverenine güven duyan çalışanların, diğerlerine göre faydalı faaliyetlerde bulunma olasılığı çok daha yüksek. Araştırma sonuçlarına göre güven duyan çalışanlar duymayanlara oranla, şirketlerini savunma konusunda 39 puan, şirket bağlılığı konusunda 38 puan, emek gösterme, sorumluluk duyma konusunda 33 puan, kararlılık konusunda 31 puan önde.

Araştırma sonuçlarında ilginç bir şey daha var: Çalışanların %71‘i, CEO’sunun zor zamanlara cevap vermesinin kritik öneme sahip olduğuna inanıyor. Genel nüfusun %76’sı aynı fikirde ve CEO’ların hükümetin empoze etmesini beklemek yerine, değişime önderlik etmesini istediklerini söylüyor. CEO’nun pozitif değişim yaratabileceğine inandıkları ilk üç alan ise eşit ücret, yarının işleri için eğitim ve önyargı-ayrımcılık.

Sonuç olarak çalışanlarınızın güvenini kazanacak adımlar atmak ve buna yatırım yapmak, markanıza yatırım yapmak anlamına gelir. Araştırmaya göre çalışanların yaklaşık dörtte biri, bir şirketin çalışanlarına nasıl davrandığının, güvenilirlik seviyesinin en iyi göstergelerinden biri olduğuna inanıyor.

Markanız ile ilgili uzun vadeli planlarınız varsa bunun doğrudan “kârın arkasındaki insanlar”la bağlantılı olduğunu unutmayın. İçten dışa güven inşa eden markalar, işverenlerine güvenen çalışanların marka adına faydalı ve önemli faaliyetlerde bulunma ihtimalini yükseltiyor.

Kaynak

Paylaşmayı unutmayın.

İlgili Sayfalar