Dünyanın Kalbinde Yaşayan Bir Kabile: Pirahã
Dünyanın derinliklerinde yaşayan mutlu bir kabile Pirahã’lar hakkında bilinmeyenleri bilmeye hazır mısınız? Pirahã, Amazon’un derinliklerinde, nüfusu yalnızca birkaç yüz kişiden oluşan mutlu bir kabile.
Teknolojiyle araları kopuk, elektrikli aletlerden ve dinlerden bi:haber şekilde tam da şu an, 2018 yılında, hala avcılık ve toplayıcılıkla geçimlerini sağlıyorlar. Bu ilkel kabile, nasıl olur da yaşayan en mutlu ve saf insanları bünyesinde barındırabilir?
Çünkü bu kabilenin dilinde gelecek zaman yok; onlar hep “şimdi”yi yaşıyorlar!
Pirahã kabilesinin yerleşim yeri Porto Velho (Brezilya) şehrine 400 km uzaklıkta. Ulaşmak için 4 günlük bir tekne seyahati gerekiyor. Bizlerin Pirahã’lar hakkında bu kadar bilgi sahibi olmasını sağlayan kişi ise onları bizzat görmüş, yıllarca birlikte yaşamış ve onları incelemiş, nihayet ömrünün büyük bir kısmını onları incelemeye adamış eski bir misyoner ve antropolog olan Daniel Everett.
O yıllarda genç ve heyecanlı bir antropolog olan Everett, 1977 yılında bu kabileyi görmek için Amazonlara ilk yolculuğunu yapıyor. Öncelikli amacı bu her şeyden habersiz, cahil kabileye “gerçekleri” göstermek; yani Hristiyanlığı tanıtmak. Zaman içinde burada gördüğü şeyse asıl onun ve onun gibi “modern insan”ların öğrenecek çok şeyi olduğu oluyor. Nitekim Everett, 8 yıl sürekli olarak beraber yaşadığı bu insanları tanıdıkça inancını ve misyonunu tamamen bırakıyor. Bu kabileyle ve dilleriyle ilgili “The Grammar of Happiness” isimli bir de kitap yazıyor.
“Hiç bu kadar zorlu şartlarla karşı karşıya olan ama buna rağmen büyük bir incelik ve mutluluk içinde yaşayan insanlar görmemiştim. Pirahã’ların hayatı benim düşünme biçimimde devrim yaptı. Her şart altında mutlu olmayı öğretti.”
Pirahã insanları zaman içerisinde çok büyük zorluklara ve dayatmalara maruz kalmış, fakat kendi kültürlerinden asla kopmamışlar. Modern dünyanın nimetlerine gerek duymadan, elindekiyle yetinmeyi bir yaşayış haline getirmişler. Onlar yalnızca zorunlu ihtiyaçlarını karşılayacak kadar çalışıp geri kalan zamanlarında eğlenmek ve sohbet etmek istiyorlar. Aralarında hiçbir hiyerarşi yok. Özel günler ya da törenler düzenlemiyorlar. Doğayla harika bir uyum içinde yaşıyorlar. Avladıkları hayvanlar dışında hiçbir hayvana zarar vermiyorlar. Topladıkları yiyecekler eşit olarak paylaştırılıyor.
Pirahã Dili
Bu kabilenin en şaşırtıcı ve ayırt edici varlığı, başta da ifade ettiğimiz gibi dilleri. Dillerinin bir alfabesi yok, dolayısıyla ortada yazıya dökülebilen bir dil de yok. Sesler çıkarıyorlar, ıslıklar çalıyorlar, zaman zaman hayvanları ve doğadaki diğer sesleri taklit ediyorlar. Bu konuda o kadar ustalar ki maymunları uzaklaştırıp kartalları bile çağırabiliyorlar.
“Anı yaşamak” dendiğinde yazık ki, aklımızda hep rockstarlardan bozma hayatlar ve “motosikletli” felsefeler canlanır. Bu denli berrak bir kavramın altını yine modern yaşam boşaltmış olacak ki, Pirahã’lar hiçbir gürültüye ihtiyaç duymadan, kelimenin tam anlamıyla bunu yapıyor. Şöyle ki, Pirahã dilinde geçmiş ya da gelecek zaman kavramları yok: Yarın yok. Dün yok.
Mesela, “bu akşam” yerine “güneş batınca” var. Geçmişi ya da geleceği mi anlatmak istediniz? Onlara yalnızca “şimdi değil” diyebilirsiniz. Hal böyleyken onlara İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı sancıları anlatamazsınız. Ay, yıl, hafta yok; onlar için ya “şimdi” ya da “şimdi değil” var! Dolayısıyla bu insanlar pişmanlık ya da beklenti içinde yaşamaktan oldukça uzak.
Geçmişe dair efsaneleri, mitleri de yok. Onlar için yalnızca gördükleri var. Şimdi “Her şeyi bilmek” gerçekten bir güç müdür? Bir de onlara sorun.
“Hey Dan, bu sürekli anlattığın İsa… Bizim gibi kahverengi mi, yoksa senin gibi beyaz mı?”
“Bilmiyorum. Hiç görmedim.”
“Öyleyse baban görmüştür.”
“Hayır, babam da görmemiş.”
“Peki, arkadaşların? Onu görenler hiçbir şey anlatmadılar mı? Mesela uzunluğu ne kadardı?”
“Hayır, onu gören bir arkadaşım da yok. Çok önce ölmüş.”
“Öyleyse neden anlatıyorsun?”
Şimdi ya da Şimdi değil, Az ya da Çok…
Tanrı, hayat, doğa… Adına ne derseniz deyin; bu insanlar yalnızca kendilerine sunulanı yaşıyorlar, ellerinde olmayana üzülmüyorlar, gelecekte olacak güzel şeylere bel bağlamıyorlar. Çünkü “şimdi”, sahip oldukları tek ve en kutsal şey.
Dillerinde sayı da yok. Bu insanlar 10’a kadar sayamıyor. Miktar kavramı, yalnızca yeterli olup olmadığına göre ayrılıyor. Bir kilo balığın veya 5 tane balığın kaç tane balık olduğunu onlar bilmiyorlar. Onlar için “az balık” ya da “çok balık” var. Bir şeyden yeteri kadar varsa, sayısının hiçbir önemi yok.
Bu yazıyı yazarken bu insanlara hep, ortada olan bir şeyler varmış da onlar bilmiyormuş gibi yaklaştık. Aslında burada tam tersi bir durum var. Doğanın kendilerine sunduğu imkanı doğaya zarar vermeden doğayla iç içe, dillerinde “şimdi” ya da “şimdi değil” olan bu güzel insanlar, dünyanın büyük bir kısmını kaplayan teknolojinin varlığından habersiz, elinde olmadığı için üzülmeyen, sadece elinde olanla mutlu olan, elindekiyle yetinen, fazlasını istemeyen bu güzel insanlardan bizim bir “fazlamız” yok, bizim onlardan “eksiğimiz” var…
Farklı kültürleri tanımayı seviyorsanız ve bu yazımız hoşunuza gittiyse Ülkeler ve Kültürlerine Kısa Bir Bakış yazımızı okumanızı da öneririz.