Bir Fikir Yolculuğu: Enes Taşkıran

Paylaşmayı unutmayın.

Biz yeni ve taze fikirleri seviyoruz. Hayatımıza bir yerden dahil olan herkese fikrin önemini ve değerini anlatmak için bir yola çıkıyoruz. Her zaman söylediğimiz gibi ”Fikri değiştir, dünya değişsin” demeye devam ederken yolculuğumuza sizi de davet ediyoruz. Hadi o zaman yolculuk başlasın! Fikir yolculuğumuzun bu haftaki konuğu ”Ve Kazanan” girişimi ile Enes Taşkıran.

Klasik bir soruyla başlayalım o halde!

Enes Taşkıran kimdir?

Uzun süre dergicilik yaptım, sektör bazında pazarlama ve pazarlama iletişimi profesyonelleri beni sektörden tanır. 19 yaşımdan beri dergicilik yapan bir içerik üreticisiyim aslında. Dergici, gazeteci, haberci demek çok doğru gelmiyor ama düğün davetiyesinden kocaman eventlere kadar çok fazla içerik ürettim. Tabii Attila İlhan düzeyinde değil, edebi metinler üzerine değil daha fonksiyonel içeriklerdi. Özetle Güzel Sanatlar Fakültesi mezunu basından geçmiş şu an kendi işini kendi girişimini ayakta tutmaya çalışan bir içerik üreticisiyim.

Mediacat’te uzun süre çalıştığınızı biliyoruz. Oradan ve sektörden ayrılıp kendi işinizi kurmaya nasıl karar verdiniz?

Evet uzun süre çalıştım. Fakat Mediacat’in hiçbir ödülünde jüri üyesi olmadım hep modere ettim  ve yöneticisi olduğum için bir takım yarışmalara davetiye aldım. Dergiden iş geliştirme departmanına geçtiğim zaman birçok event tasarladık birçoğunu büyüttük. Bunlardan biri Felis Ödülleri oldu. Tüm yaratıcı endüstrilerin başlık bulacağı 400 kategorilik bir yarışma haline geldi. Hala bayram şekeri gibi ödül dağıtmayan bir yarışma aslında. Taslak bir maille ben kendi portföyümdeki 60 ajans ile iletişime geçtim. Ertesi hafta 22 ajanstan randevu aldım ve 6 ay sonra istifa ettim.

Kendi işimi yapmak istedim. 10 sene boyunca ne yaparsanız sıkılırsınız ama aynı zamanda 10 sene boyunca günde 8 saat her ne yapar iseniz ustalaşırsınız. Mesela 8 sene boyunca tahta zımparalayın heykeltıraş olursunuz.

Sıkılmıştım. Sektörden, işten, kendimden… İlerde hayıflanmamak için kendi işimi yapmak istedim. Rutinimi kırmak, kendimi görmek, kendimi denemek istedim. Kendi ile meselesi olan bir adamım ben. 18 yaşından arkadaştan 50 yaşındaki amcaya kadar herkesin bir fikri var ve hepsi hayata geçirip köşeyi dönmek istiyor. Bizim milletimiz bunu çok seviyor. Gencecik bir arkadaştan emekli amcaya insanların bunu kovalaması çok acı ama ben de bunu kovalıyorum.

Peki sizin girişiminizin yolculuğu nasıl başladı. ”Ve Kazanan” ı bize biraz anlatır mısınız?

İngilizcesi çok hoşumuza gittiği için Ve Kazanan diye isimlendirdiğimiz ”And the winner is” ile yurt dışına açılmayı amaçladığımız ajansları ve markaları ödül organizasyonlarına hazırladığımız bir yapı kurduk ortağımla beraber. O yapıyı şu an ayakta tutmaya çalışıyoruz. Biz ajansların markaların formlarını doldurur yarışmalara sokarız diye  düşünürken iş çok acayip bir yere gitti. ”Biz senin hizmetini alamayız ama bizden bu arkadaş var bu işleri onlara bir anlatsan?” diyenler için sunumlar yaptık. Sonrasında markaların da bakış açısını değiştirmek gerektiğini fark ettik ve onlara da yaptık. Yayınlar, akademiler, dernekler bizimle yarışmalar tasarlamak istedi. Geçmişte Felis başta olmak üzere bizzat ayağa kaldırdığım modere ettiğim, jüri üyesi ve basın mensubu olarak katıldığım yarışmalar var. Bunlardan yola çıkarak ”Olur!” dedik tasarlayalım hadi. Türkiye’nin ödül uzmanına doğru bir konumlandırma var şu an. Korkuyorum biraz aslında kazanamayınca neler olacak bilemediğimiz için. Sıfırdan sıfır sermaye ile kurulmuş bir girişimimiz var, önümüzde başka bir örneği yok. Sadece elimizde entelektüel sermayemiz var ve onunla devam ediyoruz.

Peki bu fikir nasıl ortaya çıktı?

Bir boşluk gördük. Bence her boşluk bir fırsattır. Oraya çözüm sunabilirsen kazanırsın. 60 sene önce Türkiye’deki hijyenik ped sıkıntısını Orkid çözdüğü için çok iyi kazandı. Sağlıklı, ucuz ve hijyenik… Tabi sonra dahaları çıktı ve hepsi hala hayatımızda. Termos denen icat bir sorun çözdü. İçkin ısınmadı, çayın soğumadı ve ürüne ismini bile verdi. Bir sorun çözersen makul fiyatla ve makul hizmetleri kazanırsın. Muhatap olduğun kişilerin de kazanacağı bir sorun çözersen senin fikrin işe dönüşmüş olur. İki noktaya dikkat etmek gerek! Birincisi, o çözüm daha önce neden sunulmamış bu çok önemli. Köyün bir akıllısı sen misin? Yani çok iyi analiz etmek gerekiyor. Operasyonel olarak çok mu pahalı, süreç çok mu zor ilerler gibi fizibilite denen fiziki yeterliliklerin ölçülmesi gerekiyor. İkincisi; hep klişedir, pes etme/yenilme vs. doğrudur. İnanıyorsan yürü tüm gücünle, vurduğunu devir ama sarsma… Duracağın yeri bilmek gerek. Olmuyorsa zorlamak ve ömrü bir yerde tüketmemek gerekiyor.

90’ların sonunda Pepsi Max çıktı, geri çekildi ve şimdi yeniden piyasada. İlk çıkışı hatalıydı yenilendi ve geri geldi. Duracağın yeri bilmek önemli çünkü kaynaklar ve zaman çok sınırlı. Üstelik para çok kıymetli iken emek hiç para etmiyor. Kısacası verdiğin emek sana karşılık veriyorsa devam et o fikri sonuna kadar savun. Sadece maddi değil tabi manevi olarak da böyle. Bunlara karşı olmuyorsa hala demek ki bir şey yanlış artık bırak!

Başarısız olduğumuzu hissettiğimiz anlarda pes etmemek için ne yapmalıyız sizce?

Fikir işinde romanda yazsanız, aplikasyon da tasarlasanız, bir fonksiyonel web sitesi de hazırlasanız; eşinize, dostunuza sunmayın. Sunduğunuz insanlar hedef kitleniz içerisindeyse sorun. Mesela Recep İvedik’i kimse okumadı ama 7 milyon bilet satıyor. Sony markası araştırma yaptığında ”Kimse yürürken müzik dinlemek istemiyor.” gibi bir sonuç çıkıyor. Buna karşı Sony ürününü piyasaya sürüyor ama on milyonlarca satıyor. Dönüp dışarıdan bakacak birilerinin olması gerek. Gözüne ve aklına güvendiğiniz bir profesyonel ya da özel hayatınızdan birinden destek almanız gerekiyor. Hatta paranız varsa araştırma yapmanız gerekiyor. Her şeyden önce olmuyorsa ”Neden olmuyor?” diye düşünüp araştırmak gerekiyor. Yanlış olan ne? Fiyat, ürün, hizmet, zamanlama… Ne yanlışsa sorunu bulup düzeltmek gerekiyor. Kısacası bence her şeyden önce güvendiğin bir beyne ihtiyacın var çünkü sen boğuluyorsun ve tek taraflı düşünebiliyorsun. Sana bu süreçte destek olabilecek başka bir göze sayesinde pes etmeden devam edebilirsin.

Bizim bu fikir yolculuğunda 3 kelimelik bir sorumuz var. Tek kelimeyle ifade edecek olursak sizce ”reklam”, ”fikir” ve ”değişim” nedir?

Reklam sihir, fikir mucize, değişim mecburiyet…

Pazarlama ve reklam sektörünün geçmişi ve bugününe dair düşüncelerinizi de merak ediyoruz. Sizce dünü/bugünü var mıdır? 

Uzun zamandır ”Eğitim Şart” ve ”Şapkasız Çıkmam” hariç hiçbir reklam insanların diline düşmüyor, düşemiyor. O kuşak Ali Taran, Hulusi Derici, Serdar Erener gibi adamlar deha gibiydi. Şimdi her şey aynı değil. Düşünsenize muhatap biz değil sadece boyacıyken biz bu reklamlara bayıldık. İzledik ve hala dilimizde hepsi. Bugüne gelirsek; artık bir slogan, bir reklam tribünlere ve çocuklar ağzına düşmüyor bile. Sanırım mevzu deneyime dönüyor. Hedef kitle de bu deneyimin bir parçası oluyor ve parçası olmak durumunda zaten. Bin tane mesaj var hayatımızda. Bir paketin her yüzünde logo var mesela. En çok dikkati ben çekeyim diye her yüzde logo var.

Patatesten karpuzdan manav anlar. Bizlerin eleştirmeye ne kadar hakkı var bilemiyorum. Evet, onu ben yiyorum ve bozuksa ”Bu ne kötü karpuz!” deme hakkım elbette var benim. Ama ”Bu karpuz kötü yetişmiş.” diyemem, ”Güneşte çok kalmış.” diyemem. Reklamcıların da tüketicinin de en büyük tongaya düştüğü yer burası. Biz tüketici olarak gelen reklamcıya gelen briefleri görmüyoruz. Pazarlamacıların neler istediğini görmüyoruz. O yüzden dünü bugünü demekten ziyade değişen koşullara bakmak gerek. Biz toplum olarak eleştiriyi seviyoruz. Bunun bir sebebi de sosyal medya. Sosyal medya yaşadığımız hayat bizlere bir maske sağlıyor. Dolayısıyla hayat şartları değiştikçe sektörler de değişiyor.

Yıllarca yazdınız ve sonrasında bir fikirle başka bir yola çıktınız. Bu süreçte ilham ve yaratıcılığınızı tazelemek için neler yaptınız ve neye inandınız?

İlham diye bir şeyin olduğuna inanmıyorum. Üretim hakikaten çok sancılı bir süreçtir. Yaratıcılığı da sabahlara kadar tartışırım ama ilham arayanlar varsa doğaya baksınlar. Çekmecenize mobilyacıdan istediğiniz düğmeyi bulamıyorsanız bir çakıl taşı alıp yapıştırın mesela. Ya kardelen diye bir canlı karın altında çiçek açıyor o bunu beceriyorsa bir sürü şey mümkün! İlhama inanamama rağmen arayan varsa doğaya baksın. Bence bu bir mucize.

Neden inanmıyorum? Yaratıcılık başka bir zihin seti. Bulduğun çözümü sunmak yaratıcılık ise yaratıcı zekalardan besleneceksiniz. Yaratıcılığı geliştirmek için bununla ilgili kitap okuyanlar için -akademisyen olmayacaklarsa- çok üzgünüm. Yaratıcı bulduklarını okusunlar. Dostoyevski neden niye bir kumarbazın hikayesini yazıyor diye okusunlar. Mesela Suç ve Ceza’nın sadece cinayet cheapterlarını okusunlar. Onlarca sayfa var. Onun haricinde Ekşi Sözlük, Twitter okusunlar. Beslensinler özetle. Reklam da bir klip de ana haber bülteni de bir Ceo’nun faaliyet raporu da içeriktir düşünecek olursak. Amaçlarına yönelik olarak doğru şeyleri bulmak önemli. Zamanı akıllıca kullanmak gerek. Ekşi sözlükte ahkam kesmek yerine kesilen ahkamı tüketmek daha mantıklı. Eğer bu ilham ise ben ilhamı buradan buluyorum çünkü besleniyorum. Düşününce beslenmeni engelleyecek bir şey yok. Zindandaki fareden bile bir şey öğrenirsin eğer gözlemleyebilirsen. Soru sormak ve gözlem yapmak önemli. Baktığınızda kimisi bununla doğuyor zaten kimisi ise bunu sonradan öğreniyor. Bence her şey mümkün.

Bizim için son fakat en önemli kısma geldik. Bizim gibi, sizin gibi fikri önemseyen Gagerlar’a söylemek istediğiniz bir şey var mı? 

Bu iş subjektif bir iş. Beğenip beğenmek herkesin kararı. Herkes birbirinin görüşüne, düşüncesine saygı duymak zorunda. Emeğe saygı çok önemli ama çok da kutsal değildir benim nazarımda. Düşünsenize, hırsız da televizyonu sırtlarken ter döker. Her emek, verilen her şey doğrudur gibi bir durum geçerli değil. Gagerlar’a bir şey söyleyemem sadece rica edebilirim. Tek ricam yapıcı olmaları. Gelişmek ve değiştirmek istiyorsa eğer eleştirilerinin yapıcı olmasını isterim. Ben çok iş yaptım ama hiçbir zaman rakibini eleştirmedim çünkü birini eleştirirseniz ona çok şey katarsınız. O yüzden bu platform ile değişim arzuluyorlarsa eleştirsinler.

Bir Fikir Yolculuğu’nun daha sonuna geldik. Bize eşlik eden ve keyifli sohbetiyle bizleri ağırlayan Enes Taşkıran’a saygı ve sevgilerimizi iletirken ”Fikri değiştir, dünya değişsin.” demeye devam ediyoruz. Hadi o zaman sen değiştir!

 

 

 

 

Paylaşmayı unutmayın.

İlgili Sayfalar