Nöropazarlamanın Subliminal Mesajları
DİKKAT! BU İÇERİK SUBLİMİNAL MESAJLAR İÇERMEKTEDİR.
Pazarlama ve reklam sektörünün sınırlandırılmış büyük arenasında çok güçlü bir mücadele sürerken, etik ve ahlaki kurallarla çevrelenmiş bu dünyadan yeni ve eski taktikleriyle “Nöropazarlama” (Neuromarketing) kavramını inceleyelim.
Nöropazarlama, bilim ve pazarlamanın bir araya gelmesi ile kanıtlanmış verilere dayanan satın alma eğilimlerimizi, beynimizin bizi nasıl yönlendirdiğini bilimsel tekniklerle ölçen bir kavram. Tüketicilerin duygularını analiz eden bir pazarlama yöntemi, bu yüzden en kesin sonuçlara ulaşması da neredeyse kaçınılmaz.
Beyin farklı hücresel yapısı ve işlevleriyle üç farklı bölüme sahip, korteks verileri işleyip entellektüel gerçekleri barındıran kısım, orta beyin hisseder ve duyguları iletir, karar veren kısım ise eski beynimizdir. Eski beyinde ise oldukça ilkel bir süreç işler. Bu da bizim karar verme mekanizmamızı, en yakında bulunan orta beyindeki duyularımıza yönlendirir.
Bilimsel araştırmalarda EEG, fMRI, Eye-Tracking gibi bilimsel yöntemler kullanılarak marka, reklam filmi ve logoların beynimizin farklı bölgelerinde oluşturduğu etkiler izleniyor. Elde edilen veriler ise insanlık tarihinde kısa ama etkili birçok veriye dönüşüyor.
Peki Subliminal Reklamlar?
Bilinçaltı reklamlar (Subliminal Advertising); teknik cihazlar kullanılarak, TV programı yayınlarında, web ortamında ya da billboardlar gibi reklam üreten panolarda karşımıza çıkar. Fakat bu reklamlar içlerinde; baktığımızda net bir şekilde göremeyeceğimiz, bilincimizin kaydedemeyeceği hızda kısa görüntüler, imajlar, sesler veya sloganlar barındırır. Böylece izleyicinin bilinçaltıyla algıladığı ürün veya hizmetlerin tanıtılmasına ilişkin gizli mesajlar içerir.
Bu reklamların tehlikeli sınırları ise, izleyici veya okuyucuyu tüketici konumuna sokması ile başlıyor. Verilen mesajların içeriği ise kullanıldığı mecraya göre değişiklik gösteriyor.
Televizyon, sinema veya video gibi görsel ve işitsel yayın organlarında ürün yerleştirme, kötü amaçlı olarak kullanılmadığı sürece sorun teşkil etmiyor. Fakat bu ürün yerleştirme, yakın çekim ve konuyla bağdaşmayan içeriğe dönüştüğünde yasaklı konumuna düşüyor.
Ve Örnekler…
Tiffany&Co markalı bir ürünün ikonikleşmiş beyaz kurdeleli, turkuaz kutusunu, üzerinde isim veya logo olmadan da nerede görsek tanırız. Hatta bu renk bilinçaltımızda öyle bir kodlanmıştır ki bu renkte gördüğümüz herhangi bir görsel bile bize, o markayı çağrıştırır. Bir dizinin herhangi bir karesinde göreceğiniz bu ikonik renk size bu markayı çağrıştıracaktır.
Saat üreticisi Cartier markasının tornavida ile açılan kelepçeli bilezikleri ise ikon olma yolunda ilerleyen bir başka ürün. Yeni nesil marka ürünlerin büyük sükse yaratmasını sağlayan replika veya düşük kalite fason ürünler ise sektörde ürünü, zihnimize aşinalık yaratan bilinçaltı öğelere dönüştürüyor.
Yerli üreticide kafamızda şekillenen, bizimle özdeşleşen bir diğer ürün ise “ince belli bardak” tasarımıyla Paşabahçe A.Ş. markasına ait. İnce belli bardak, Osmanlı’nın son döneminin ve Cumhuriyet döneminin ilk yatırımı Paşabahçe A.Ş. üretimi olması nedeniyle bizler için elbette ayrı bir yere sahip. Bu ürünün aslının, kulplu bir model olması fakat bütçeyi zorladığı gerekçesiyle kulpsuz ince belli bardağa dönüşmesi, bardağı zamansız bir tasarıma dönüştürmüş. Bununla birlikte de Paşabahçe A.Ş. markasını uzun vadede yukarıya taşıyan bir değer oluşturmuştur.
Sonuç olarak nöropazarlama; satış, pazarlama ve hatta kişisel hayatımızda etkimizi artıracak teknikler sunuyor. Dünyanın en iyi satışçıları, konuşmacılar, politikacılar bu teknikleri uyguluyor. Nöropazarlama’nın en büyük yararlarından biri satış ve pazarlama için ortak bir dil içermesidir.
Nörolojik araştırmaların verilerinden derlenerek pazarlama disiplinine aktarılmasıyla şekillenen nöropazarlama da örtülü pazarlamanın alt bir dalı olarak adlandırılabilir. Nöropazarlama araştırmacısı Martin Lindstorm’un elde ettiği verilere göre insan davranışının % 15 ‘lik bölümü bilinç, %85 ‘lik bölümü bilinçaltı ile şekilleniyor. En güzel örneklerden birkaçı, kırmızı şişesi ve her daim arka planda duyduğumuz buz sesiyle Coca-Cola şişeleri, bir sigara markası olan Camel’in deve ve sigara ile özdeşleşmesi, “Panik Odası” filminde Jodie Foster’ın akıllara kazınan gerilim-çözülme sahnelerindeki Nokia cep telefonu, “Azınlık Raporu” filminde Toyota’nın premium markası Lexus’u bize tanıtan reklam sektörü, bu algıyla büyük başarılar keşfetmiştir.
Bunlara eklenebilecek güzel bir söz ise Victoria Beckham’ın verdiği bir röportajda “Ne kadar ünlü olmak istersiniz?” sorusuna verdiği “Persilmatik kadar ünlü olmak isterdim.” cevabında gizli olabilir.
Bu yazımıza destek niteliğindeki “Dijital Pazarlamada Sürüngen Beynin Önemi” başlıklı yazımızı da okumanızı tavsiye ederiz.