Bitmeyen Reklam Klişelerine İtirazımız Var!
Pazarlamayı koca bir evrene benzetecek olursak; reklam, içinde yaşadığımız dünya olurdu elbet. Sonsuz bir derya denizin içinde olup iyisini kötüsünü hissettiğimiz bu dünya, o koca evrenin yaşayan bir parçası gibi. Farklılıkları ve klişeleriyle… İnsanoğlu da evren gibi taklitten uzak olabilse keşke. Ve keşke reklam dünyası içinde yaşanan farklılıklar klişelerden uzak tutabilse kendini. Tahmin ettiğiniz gibi bugünkü konumuz; bu bitmeyen reklam klişeleri. Biz böyle diyoruz da tüketiciler asla bu klişe reklam ürünlerini almaktan vazgeçmiyor. Yani aslında reklamın iyisi kötüsü gibi klişesi de olmuyor. İtirazımız var! Kendi bildiği doğrusu yaratıcılığın önüne geçen, taklitle aslını yaşatmayı düşünen markalara… Bu sadece bizim değil; yıllardır aynı klişelere maruz kalan tüketicilerin itirazı. Bu; reklamveren brieflerinden sıkılmış, aklı fikri ”iyi iş” çıkarma peşinde olan ajans çalışanlarının itirazı. İşin ahlaksal boyutunu da tartışabileceğimiz, ”gerçek” ve ”yaratıcı” olan işlere hasret kaldığımızı belirten bir itiraz.
Bu klişelere itirazımız var!
Öncesi – Sonrası
Dikkat çektiğini asla inkar edemiyoruz. Gözlerimiz aradaki farkı bulmaya çalışırken, beynimiz o estetik algıyı yakalamanın peşinde. Sonrasını görüyor ve o ürüne sahip olduğunu hayal ediyor. Öncesi gibi olduğu ya da öncesini beğenmediği için değil, sonrası ona mucizevi vaatlerde bulunduğu için. Tıpkı sıradan şampuanlar ve reklam yapılan markanın arasındaki fark gibi. Önceki sönük saçlardan eser yok şimdi. Savrulan ve kadın erkek ayırmadan herkesi peşinden koşturan saçlar, şampuan reklamımız için gayet yeterli. Reklamı izleyen kişi, içinde umuduyla alıyor ürünü ve kullanıyor. Sonuç, pek tabii hüsran. Ne kadınlar o kepeksiz gür saçları okşuyor ne erkekler savurduğunuz uzun ve hacimli saçlarınızı takip ediyor. Üstelik sevgili reklamveren artık herkes seni deniyor ve inanmıyor.
Tutkunun peşinden git. İşte o zaman ne aldığının önemi yok!
Sezen Aksu’nun bir şarkısı vardı: ”Eskidendi, çok eskiden.” Seks de muhtemelen o zamanlar satıyordu. Cinsel dürtüleri kullanarak insanlara motor yağı satıldığı dönemler oldu. Şimdi düşününce ”ne alaka kırmızı ruj ve motor yağı?” diyebiliyoruz. Tüketici hiçbir zaman parfüm almadı; hep karşı tarafı etkileyeceğine inandığı o kokuyu aldı. Çünkü reklamdaki parfümü koklayamadık ama bize gösterilen afrodizyak etkisini hissettik. E, bunu da siz istediniz. Dondurma reklamlarını saymıyoruz bile – ki onun da parodisi zaten yapıldı. Hatırlayalım!
Cinsiyetçiliği, ırkçılığı ve dini kullanmak
Ah kadınlar ve siyahiler… Siz neymişsiniz? Bu reklamverenlerin sizinle derdi neymiş? Hadi bırakın reklamvereni, tüm bu insanoğlu size yapılandan neden ders almıyor? Tepkimizi, hassasiyetimizi ve ”Yeter artık!” isyanımızın başını tutan maddeye geldik. Dini ögeler de buna dahil. Klişe değil aleni ahlaksızlık boyutuna ulaşan tüm bu nefret söylemlerinizin size getiri sağlamadığını görün artık, sevgili reklamverenler. Her kadın güzel, her erkek güçlü, her beyaz ayrıcalıklı, her siyahi eksik değil! İçinize biraz sevgi katın! Yaptığınız hiçbir sosyal sorumluluğun önemi ve verdiğiniz zararın tarifi yok.
Bu fırsata çevrilecek bir kriz değil. Artık vazgeçin!
Dile dolanan şarkıları değiştirmek
Neyse biraz sakinleşebiliriz. Güzel melodiler dinleyelim.
Güzel, etkili ama ne yazık ki bunun da tadı kaçtı. Sorun bunu kullanmak değil. Sorun; daha yaratıcı, daha dikkat çeken, daha farklı bir yolu denemeden kolaya kaçmak. Dünya üzerinde harika işler çıkaran fikir insanı ve yetenek var. Fikirlerini özgürce ifade etmek isteyen insanlar ve yeniliğe açık insanlar… Ve yine siz sevgili reklamverenler, o kadar yenilikçi olduğunuzu söylerken keşke biraz yeniliği deneseniz.
İsviçreli bilim adamları da bizden sıkıldı
Bilim adamı demek istemiyoruz artık ama reklamlar hala diyor. Bu bilim insanı sadece İsviçre’de yetişiyor olabilir mi? Yoksa reklam dünyası bilim konusunda da ırkçı mı davranıyor?
Sanıyoruz hiçbiri değil. Klişeler, klişelerden öteye gidemiyor. Şimdi bir İsviçreli bilim adamıyla tanışsak biz güleriz. İşte tüketicide artık reklamda bu şekilde gülüyor, sevgili reklamveren. Hatta zorlarsak belki İsviçreli bilim adamları bile güler. Ne de olsa onlara ne sunsak işi gücü bırakıp bizi kabul ediyorlar, değil mi?
Pop-up gibi her yerden çıkan şaşkın yüz
Ağız ve gözler eşit oranda açılacak ve ellerimiz yanaklarımızda olacak. Poz verin. Çekiyoruuuz!
Tamam bitti, şimdi alın bunu koyun bir reklama! Satmazsa paramızı iade edeceklerine inanmış gibi bir de her yerde kullanıyoruz. Evet, muhteşem bir fikirdi ama eskidi. Bir kere her şeyden önce harcandı ve tükendi. Kısacası bunun da tadı kaçtı. Geçelim lütfen!
Ölçülü şeyler
Diyet pazarlamasına girersek oradan çıkmamız oldukça uzun sürer. Kısaca konunun bir kısmını ele aldığımız Detoks Efsanesi ve Acı Gerçekler yazımızı şuraya bırakalım ve devam edelim. ”İrade olmadan da sağlıklı olmadan da zayıflayabilirsiniz. Her şeyi bırakın ve beni deneyin!” imajından vazgeçmeyen bir sektör var. Ve bu sektöre ait bir metre var. Kullanmayanı dışlayacaklarmış gibi her yerde gördüğümüz ölçü birimi ile ürünümüzü bir araya getirirsek bu iş tamam.
— E, ne var ki bunda? İnceltiyor.
Her şey olduğu düzende devam etsin, biz sırf azalan cm’leri ve ince beli üründe gördük diye size inanalım. Peki tamam.
En iyisi benim!
Tüketici artık deneyim istiyor. Deneyimsel pazarlama diye bir alan doğuyor. Bir kere sevmediğini bir daha kullanmayan hatta herkese her yere şikayette bulunan bir kitleye hitap ediyorsunuz. ”En iyi” olduğunuzu belirleyen şey ne peki? Bir araştırma, algı analizi ya da müşterilerinizden duyduğunuz her ne ise… Bunların hiçbiri sizin ”en” olduğunuzu göstermiyor. Üstelik rakiplerinden sırf bu sebeple dava açılan bu kadar marka varken bu klişe bitmek bilmiyor.
Kahraman reklamverenlerimiz,
Bırakın; en iyi olduğunuzu söyleyen reklamlarınız değil, müşteriniz olsun.
Teşekkürler.
İşte o koca pazarlama evreninde uzun zamandır devam eden klişeler var. Biz sadece spesifik bir tarafı seçtik. Klişelerden uzak durmanın da en iyi yolu spesifik olmak değil mi? Bugünün dünyasında bir markayı, ürünü ya da hizmeti başarıya ulaştırmak istiyorsanız; başkalarının sürekli söylediğini tekrarlamaktan vazgeçin.
Sevgili reklamverenler ve tüketiciler, bu itiraz sadece ”değişim” ve ona olan arzumuz içindir.