Annesizlikten Şair Olan Kadın: Didem Madak

Paylaşmayı unutmayın.

Acısı Füsun ile başlayıp bir başka Füsun ile bitti Didem Madak’ın. Annesini kolon kanserinden kaybettiğinde henüz 13 yaşındaydı. Şiirlerini anne danteliyle donattı ve şiirlerinde özlemle, acıyla annesi Füsun’u anlattı.

“Sevgili Anneciğim
Binlerce kez açıldım, binlerce kez kapandım yokluğunda
Kocaman bir dağ lalesi gibi
Ve kapkara göbeğini dünyaya fırlatacakmış gibi duran.

…”

Hüznüyle acısıyla büyüdü Didem Madak. 1970’te Dokuz Eylül Hukuk Fakültesini bitirdi. Mesleği dışında tezgahtarlık, anketörlük, sekreterlik gibi birçok meslekte de çalıştı. Benliği ve kadın oluşu ile süre gelen sorunları vardı, kadın olarak ayakta kalmanın zorluğunu feminen duruşu ile bize şiirlerinde hep anlattı.

“…

On dört yaşındaydı ruhum bayım
Bir mermer masanın soğukluğunda yaşlandı.
Protez bacaklar taktılar ruhuma ince ve beyaz
Gıcırdaya gıcırdaya dolaştım şehri
Protez bacaklarıma bile ıslık çaldılar
O ara içimde çiçeklerden oluşmuş
bir silahsız kuvvet ablukaya alındı
Sinemalarda da “orgazm gıcırtıları” oynuyordu.
Kaçmaya çalıştım.
Olmadı.

…”

Hayatı Füsun ile başladığı gibi Füsun ile de devam etti, 2008’de hayata getirdiği kızına özlemiyle büyüdüğü annesinin adını verdi. Hayat bu ya, Füsun daha 3 yaşına gelmeden annesi gibi kolon kanserine yakalandı. Hayata Füsun’un kızı ve Füsun’un annesi olarak veda etti.

Didem Madak’ın 2009 yılında Şükran Yücel’e gönderdiği e-postanın ekindeki metin şöyledir:

“Canım Kızım

Sana mektup yazacağım. Çünkü artık başka bir şey yazamıyorum. Bu konuda pek de dertli değilim doğrusunu istersen. Sen bana belki bugüne kadar yazdığımdan başka türlü bir yazı yazmayı öğretirsin. Kendimi bir sonbahar ağacı gibi hissediyorum. Mutlu bir sonbahar ağacıyım ben. Yere düşen yapraklarımı eğilip topluyorum. Saçıma tutuyorum. Bakın yakışmış mı diye soruyorum. Sonra yaprakları havaya savuruyorum. Ben iki kişilik bir kabilenin me isimli kölesiyim. Çünkü sen acıktığında me diye ağlıyorsun ve bu ismimi seviyorum reis!

Canım kızım, cehaletimden şair oldum… Annesizlikten. Sen sakın şair olma!”

Didem Madak’ın yazdığı şiirlerle bir yerlere gelmek gibi bir derdi yoktur. Kız kardeşi Işıl, onun bu tavrından emin olduğu için onun bodrum katında yazdığı şiirleri toplayarak şiir yarışmasına gönderir. Sonra “Grapon Kağıtları”, bu ödülün sahibi olur. Onun için şiir özgürlüktür, şiir zincirleri kırıp atmaktı. Şiir yazmaya başlamasını böyle anlatmıştı:

“Niçin şiir yazmaya başladığımı düşündüğümde şunu fark ettim: O dönem şiir bana, herkesten ve her şeyden çok özgürlük vaat ediyordu. Yaşlanmak da benim için bir özgürlük vaadi aslında. Bu yüzden eteklerinin ucundan sarkan paçalı donlarına aldırmadan, örtmeden, gizlemeden dolmuşa binmeye çalışan, önüne gelen erkeğe yardım etmesi için elini uzatan yaşlı teyzelerin durumu bana çok büyüleyici gelmiştir hep. Yaşlı bir kadın hayatının bir dönemini kadın olarak geçirmiştir, ama artık tam bir kadın değildir. Yani bir kadın gibi kendini gizlemek, korumak zorunluluğu yoktur. Yaşlandığım vakit, şiirimin değişebileceğini düşünüyorum.”

Yazımızın sonuna gelirken Didem Madak’ın röportajını sizlerle paylaşmak istedik;

 

“Vasiyetimdir; En güçlülerinden seçilsin beni taşıyacak olanlar. Ahtım olsun, yürekleri ağırlaşsın diye iyice, tabutumun içinde tepineceğim.”

Esenle kalın!

Paylaşmayı unutmayın.

İlgili Sayfalar