Neden Yaşlanıyoruz?

Paylaşmayı unutmayın.

Neden yaşlanıyoruz sorusu zaman zaman aklımıza gelen ve cevap aradığımız bir soru aslında. Yaşlanma, farklı etmenlerde bireyde belli fonksiyonların bozulmaya başladığı süreçtir. Yaşlanma bilimsel olarak farklı ve toplumsal olarak farklı anlamlar içerir. Genel olarak psikolojik, sosyokültürel ve biyolojik olarak inceleyebiliriz. Hatta sadece yaşlanma üzerine “Gerontoloji” adında bir bilim dalı bile vardır.

Biraz Biyoloji, Biraz Psikoloji

Biyolojik yaşlanmada bazı terimlere dikkat etmek gerekir. Kronolojik yaşlanma zamana bağlı olarak yaşlanma; fotoyaşlanma ise çevresel yaşlanmadır.

Hepsini ortak bir mekanizmaya dökmemiz de mümkün. Genel olarak organlarımız, dokularımız ve hücrelerimiz hep bir yıpratıcı faktörlere maruz kalıyor. Yıpranma süreci, onarma sürecinden hızlı olduğunda yaşlanma başlar. İşte genel yaşlanma teorilerinde ortak nokta budur.

                     

Neden Yaşlanmaktan Korkuyoruz?

Yaşlanma esnasında bedenimizin görüntüsünün değişmesi, organların bazı işlevlerinin bozulması , herkeste değişik psikolojik tepkilere neden oluşturur. Bu tepkilerin derecesi kişiden kişiye ve ortaya çıkan bozulmanın derecesine göre değişiyor. Bazılarımız için bu değişiklik psikolojiyi olumsuz etkilese de, bazılarımız için yaşlanma psikolojiyi etkileyecek kadar önemli bir şey değil. Kişilik yapımız,  fiziksel görünümümüzü kabul ediş biçimi ve yorumlar, başkalarının bizi küçümseyebileceği kaygılarıyla toplum içine karışmak, özgüvenimizin kırılması kadar önemli bir boyuta ulaşabilir.

Yaşlılık aslında ne kadar uzun yaşadığımızla ilgili değil, yaşadığımız süre boyunca kendimize neler kattığımız ve neler yaşadığımız ile ilgilidir. “İnsan, ne yaparsa kendine yapar.” Sözünü alıntılayarak eklemek isterim ki, yaşlanıyorsak da bazen sebebi “biz” oluyoruz.

Yaşlanmak Bizi Nasıl Etkiliyor?

“Yaşıma göre davranmalıyım.” düşüncesiyle içimizdeki çocuğu öldürüyoruz. Bazen –her ne kadar istemesek de- “El alem ne der?” klişesine dahil oluyoruz. Biraz düşünelim: Sırf o “el alem” için bazen duygularımıza, hırslarımıza, tutkularımıza, hatta aşkımıza bile duvar örüyoruz. Sonuç ne? O uğruna ruhumuzu darladığımız “El alem” e layık olmaya çalışıyoruz -ki genelde olamıyoruz-. İşte insan, tam da o an yaşlanmaya başlıyor. Hele ki, bu düşüncenizden kurtulmak yerine özümsemeye geçtiğiniz an, geçmiş olsun.

Ne yapmalıyız?

İnsan kendini olduğu gibi sevmeli. Siz, biz, hepimiz olduğumuz gibi güzeliz. Dünyada bizden bir tane daha var mı? Hayır. Sizin gibisi bir daha gelmeyecek. Rakamlara bağlı kalmak yerine “yaşsız” olmamız gerekir. Doğum günlerimizde “Bir yıl daha yaşlandım.” diye üzülmek yerine “Bu yaşım bana hangi güzellikleri getirecek” diye düşünebiliriz. Öyle ya da böyle bedenimiz her geçen gün eski tazeliğini kaybediyor. O bedene sahip olan sizsiniz, bakış açınızı değiştirmek sizin elinizde. “El alem ne der?” diye düşünmeden bedenimizin değil, ruhumuzun yaşını yaşamalıyız.

“Yaşıma göre davranmalıyım.” Düşüncesiyle içimizdeki çocuğu öldürmemeliyiz. Klişelere dahil olmayın, farklı olmaktan korkmayın. Bir örnek vermek isterim: siz sözde o “yaşınıza göre” olan kalıba uygun davranmadığınızda en kötü ne olabilir? Söz konusu el alem iki gün sizi kendi kalıplarına göre yargılar, üçüncü gün susar. Ama siz onlara uyup içinizdekileri yaşayamayınca ömür boyu onun pişmanlığını taşırsınız. Neden 65 yaşındaki biri lunaparka gidemesin? Neden anneannelerimiz, dedelerimiz, babaannelerimizin vasfı yemek yapmak, torun bakmak, pazara gitmek gibi basit kalıplarda sıkışsın? Engel sizsiniz, engel biziz. Bu ön yargılar zincirine halkaları nasıl taktıysak, o zinciri kırmak da bizim elimizde.

@hurriyet

Unutmayın! Neden yaşlanıyoruz diye düşünüp hayıflanmakla bir yere varmak mümkün değil. Kendinizi olduğunuz gibi sevmelisiniz çünkü siz bedeninizle değil, ruhunuzla güzelsiniz.

Paylaşmayı unutmayın.

İlgili Sayfalar