Kuantum ve Bakış Açısı İlişkisi

Paylaşmayı unutmayın.

Kuantum mekaniği üzerinde çalışan bilim insanları gördüklerimizin ne kadar doğru olduğu sorusuna yanıtı veriyordu, ancak bu yanıtlar ne anlama geliyordu?

Danimarkalıların övünç duyduğu dört şey olduğu söylenir: Gemi endüstrisi, süt ürünleri,peri masalları yazarı Hans Anderson ve fizikçi Niels Bohr. Bohr, yalıtılmış deneyin olmadığını, kuantum deneylerinde gözlemcinin de bir etken olduğunu ileri sürdü. Kopenhag Yorumu, kuantum fiziğinin en ünlü deneylerinden Çift Yarık Deneyi’nin sonuçları üzerine yapılmış yorumlardan biridir.

Niels Bohr kimdir?

@bileamcams

Niels Henrik David Bohr, 7 Ekim 1885 tarihinde Danimarka, Kopenhag’da doğdu. Babası Kopenhag Üniversitesi’nde ünlü bir tıp profesörü, annesi ise zengin bir bankerin kızıydı. Aynı zamanda Danimarka milli futbol takımında oyuncuydu.

Doktorasını tamamladıktan sonra İngiltere’ye çalıştı ama J.J.Thomson ile anlaşamadı. Bir süre Manchester’ da E.Rutherford ile çalıştıktan sonra Kopenhag ’a geri döndü. Burada Bohr Atom Modeli’ ni tamamladı. 1930’ lu yıllarda Hitler Almanya’ sından kaçan bilim insanları Bohr’ un Kopenhag’ daki Teorik Fizik Enstitü’süne geliyordu. Burada bira şirketi olan Carlsbeg ’in bağışlamış olduğu bir konakta yaşıyorlardı. Naziler Danimarka’ yı da işgal edince Bohr bir tekne ile İsveç ’e kaçtı, oradan da İngiltere’ye geçti.

Asıl olay: “Bakış Açısı”

Bütünü açıklayabilecek yeni bir resim için tüm deney ve teoremleri gözden geçiren Bohr, yeni bir bilim için felsefi yaklaşım geliştirdi. Önce, ışığın dalga ve parçacık özelliklerinin iki farklı olay grubu olmadığını, aynı temel olgunun iki yüzü olduğu fikrini benimsedi. Dalga ile parçacık özellikleri, aynı olguyu görmenin farklı yorumlarıydı. Atom altı parçacıkları bazen parçacık, bazen dalga olarak gözlemlediğimize göre, kendilerini nasıl ortaya koyacaklarını gösteren nedir? Ne zaman dalga, ne zaman parçacık oluyorlar? Bohr’ a göre, ışık aynı anda hem dalga, hem de parçacık olarak buluyor. Yani onu ölçmek istediğimiz şekle biz sokuyoruz.

“Bir ormandayız ve yolumuzu deneme-yanılma ile buluyoruz, ilerlerken de arkamızda açık bir yok bırakıyoruz.” –Max Born

Bilim, her zaman nesnellik taşır mı?

Bir atomaltı parçacığın konumu ve momentumu aynı anda belirlenemez. Eğer değerlerden biri kesin olarak ölçülürse, diğeri doğası gereği belirsizleşiyor (Heisenberg İlkesi). Dolayısıyla gözlemin kendisi, parçacığı doğalını bozar. Şöyle düşünelim: Bir doğa fotoğrafçısı, doğanın el değmemiş güzelliğini yakalayabilirdi ancak gerçekten de el değmemiş miydi? Fotoğrafçı da orada olduğuna göre bu nasıl olabilir? Bütün sistemin davranışının tek olarak ele alınması, gözlemcinin de aslında sisteme dahil olduğunu savunan düşüncesi tam da bu. Bilgisel hal öznel bir kavramdır. Gerçekleşeceği düşünülen, gözlemcinin ölçme ile edinmiş olduğu deneye dayalı bilgiye bağlılığı nedeni ile bu sürecinin “gözlemci bilgi halinden” kaynaklanan öznel bir yanı da vardır. Bu nedenle, kuantum mekaniğinin Kopenhag yorumu yapılırken, yalnızca “Gözlemci kesin bir öznel gözlem yapmıştır.” ifadesi geçerli olabilir. Şu açıdan bakalım: bir insan, “Ben çok uzunum.” dediğinde, kendini kıyasladığı şeylere göre bu söylemi değişebilir. Bir mikroba göre çok uzunuz, ancak dünya üzerinde toz zerresiyiz. Bir başka örnek verirsek, aslında kötü koku diye bir şey yoktur; burnumuza güzel gelmeyen koku vardır.

Gerçek bilgiye nasıl ulaşacağız?

Dünya iki parçaya ayrılır: kuantum varlıkları (olasılık dalgaları) ve klasik ölçüm araçları olan gerçek nesneler. Gerçek nesnelerle, sadece bir ölçüm sonucu bulunanlar gerçek kabul edilebilir. Bunun dışında gerçek hakkında hiçbir şey söyleyemeyiz. Elimize deney yapmak için bir atom aldığımızda ve bir süre sonra deneyi yapacaksak, atomun hazırlanmasıyla deneyin yapılması arasında geçen sürede, atom hakkında, şu ya da bu doğrudur demek mümkün değildir. Sadece atomu doğrudan gözlemlediğimiz/ölçüm yaptığımız zaman anında sistemde “çökme” oluştuğundan, ancak o durumdan sonra gerçeklikten bahsedebiliriz.

Bir kuantum olayını, “ölçme aleti”, “ölçülen tanecik” ve ikisi arasındaki “etkileşme” sürecini kullanmaksızın tanımlamak mümkün değildir. Ölçüm sürecinde “ölçen” ve “ölçülen” şeylerin görevlerini ayrı ayrı tanımlamak mümkün olmadığından, Kopenhag yorumuna göre neyin ölçen, neyin ölçülen olduğunu ayırmak imkânsızdır. Bir nesne (ölçülen) – özne (ölçen) karışımı meydana getirir. Bu bir anlamda, özellikleri öğrenilen şey (ölçülen-nesne) ile bu dinamik özellikleri öğrenen şeyin (ölçen-özne) birbirine karışmasıdır. Kısacası, bilim insanları bu konudaki araştırmalarını sürdürseler de, hala kesin bir sonuca ulaşılamamıştır.

Paylaşmayı unutmayın.

İlgili Sayfalar