Dijitalleşemeyenler: Empati

Paylaşmayı unutmayın.

Doğa ile bir türlü doğru ilişkiyi kurmayı başaramayan insan, gün gelir empati kurabileceği tek bir canlı dahi bulamazsa ne olur? Dijitalleşemeyenler: Empati başlıklı bu yazıda, empati çağında iyiliğin ve kötülüğün anatomisini tartışacağız.

Başkalarının küçük dünyalarına girmeyi deneyin. Bunu yeniden yapın. Tekrar tekrar… Birden bu küçük dünyalar, karmaşık ağlarda bir araya gelecek. Üstelik büyük karmaşık bir dünya daha yaratacaktır. Farkına bile varmadan, dünyayı farklı bir şekilde görmeye başlayacaksınız. Her şey değişmiş olacak. Hayatınızdaki her şey değişecek. İşin aslı işte burada gizli.

Bu sözler, empatinin radikal bir deneyim olduğunu savunan sosyolog Sam Richards’a ait. Richards’ın, “yayılmaya değen fikirler” sloganıyla konferans dizileri düzenleyen TED’de yaptığı konuşmadan sonra “radikal empati” kavramı hayli popüler oldu. Iraklı bir gencin yerinde hayal ettik kendimizi. Amerikalı’dan sonra çıkan savaşlara ve Müslümanların Amerika’ya neden kızgın olduklarını anlama sürecine girdi izleyiciler. Ötekine karşı hissedilen kızgınlıkları, ırkçılığın ve nefretin yarattığı bilinci ortadan kaldırmayı hedefledi. Richards ve öğrencilerine verdiği dersin bir benzerini tüm dünyaya duyurdu: Her işe empatiyle başla.

Kötülüğün sıradanlığı mı yoksa iyiliğin yavanlığı mı?

İnsanlık iyilik kavramının içini ne kadar boşalttığını fark ettiğinden beri iyilik yapmayı, hayırseverliği ve empatiyi yeniden gündemine aldı. Zamanla yavanlaşan iyiliği bugün yeniden konuşmamızın bir sebebi de kötülüğün sıradanlaşması. “Kötülüğün Anatomisi- Empati ve Zalimliğin Kökenleri“ adlı kitapla adından sıkça söz ettiren ödüllü psikolog Simon Baron Cohen’e bakalım. Cohen sosyal ve çevresel etmenlerin de empati erozyonuna neden olabileceğini öne sürüyor.

@evrimagacı

Cohen’in kötülüğe, kendi deyişiyle empati eksikliğine dair dile getirdiği argümanlar kaynaklara nitelikli bir kavram ekliyor. Dünyada barışa giden yolun empatiden geçtiğini söylüyor, Cohen. “Kötülüğün sıradanlığı”na dair tüm farkındalıkların geliştirilmesini ve empati kanallarımızın yeniden açılması gerektiğini ifade ediyor. Evrensellikten taviz verilen çabaların boşa olduğunu hatırlatan kitaba göre, işe kötülüğün anatomisini çözmekle başlamalıyız. Zira dilin kemiği olmadığı gibi insanların da kötülüğe karşı vereceği başka bir seçenek kalmıyor.

Küresel krizler, doğanın insanı ele geçirişi, savaşlar ve zorbalıklar… Her biri insanın ne kadar zalimce olduğunu hatırlatıyor. Ve dijital linçlerle birlikte empati ve sempati kavramlarını da yeniden sorguluyoruz.

Klavye delikanlıları ve empatlar

Sosyal medyada bilinçsizce yapılan yorumlar, siber zorbalıkların artışı… Hatta dijital linçlerin en büyük sebebi olarak görülen empati eksikliği konumuz. Öfke patlamalarından ırkçılığa, saldırganlıktan psikolojik rahatsızlıkların artışına kadar pek çok şekilde karşımıza çıktı. Bir yandan kimliği gizlemenin verdiği rahatlıkla “bugün kimi linç etsem?” diyen klavye delikanlıları, diğer yanda kötülüğün sıradanlığından fazlaca etkilenen yeryüzünün dengesi empatlar…

Beden dilinin kullanılmaması, sanal dünyadakilerin gerçek bir kimlik gibi algılanmaması gibi sebepleri düşünelim. Sosyal medyada karşımızda olan kişi ve kişileri “gerçek” değilmiş gibi algılamamıza neden olabiliyor. Bu fikirlerle yola çıkarak öğrenciler üzerinde yapılan bir çalışmada empati kavramının yıllar içindeki değişimine dikkat çekiyor Michele Borba. Michigan Üniversitesinde yürüttüğü çalışmada öğrencilerin 30 yıl önceye kıyasla yüzde 40 daha az empati kurduklarını ortaya çıkarıyor. Narsizm düzeyindeki artışın ise yüzde 58 oranında arttığını ifade etti. Dijital zorbalıkla birlikte artan akran zorbalığının yükselişi de ne yazık ki yalnızca öğrenciler çevresinde kalmıyor.

Küresel krizler, doğanın insanı ele geçirişi, savaşlar ve zorbalıklar… Her biri insanın ne kadar zalimce olduğunu hatırlatırken, dijital linçlerle birlikte empati ve sempati kavramlarını da yeniden sorguluyoruz.

Selfie kültürünün popülerliği, ezici eğilimlerin artışı ve duygularını okumayı öğrenemeyen insanların varlığı giderek artıyor. Dijital okuryazarlık da eksikliğini hissettiriyor.

Teknolojinin yeri

Empati eksikliğini teknoloji mi doğuruyor yoksa var olan empati eksikliğine teknoloji bir çözüm mü sunuyor bilemiyoruz. Ancak baki olan kötülük, sınırlarını giderek aşıyor. Cohen ise trilyonlarca dolar harcanan silah endüstrisinin veya düzgünce işlemesi için milyonlarca dolar harcanan hapishane hizmeti ve yasal sistemin aksine empatinin bedava olduğunu yeniden hatırlatıyor.

Kırılganlıkları kabul edip cesaretle empatinin peşinden koşmak ise doğaya, farklılıklara ve ötekilere olan saygının artmasını sağlayabilir mi? Doğaya ve doğanın işleyiş şekline yeniden dönüp baktığımızda bunun mümkün olabileceğini sorguluyor.

Ve Voltaire’nin sözünü yeniden tekrar ediyoruz: “Hepimiz zaaflarla, yanılmalarla yoğrulmuşuz; birbirimizin budalalıklarını karşılıklı olarak hoş görelim; doğanın ilk yasası budur.”

Bunu da beğenebilirsiniz.
Dijitalleşemeyenler: Nezaket Kültürü

Paylaşmayı unutmayın.

İlgili Sayfalar