Bir Fikir Yolculuğu: Barış Özcan
Hatırlarsanız kısa bir süre önce fikrin önemini ve değerini herkese anlatabilmek adına bir yolculuğa başlamıştık. Her zaman söylediğimiz gibi ”Fikri değiştir, dünya değişsin” demeye devam edip yolculuğumuza sizi de davet ederken sizin bu yolculukta kimlerle olmak istediğinizi belirlemek istedik. Adgager paneli üzerinden yaptığımız ”Konuğu Sen Belirle” araştırması ile bugünkü konuğumuza istekleriniz dahilinde ulaşmış bulunmaktayız. Hadi o zaman yolculuk başlasın! Fikir yolculuğumuzun bu haftaki konuğu Youtube’un 12 değişim elçisinden biri olan ve içeriklerini keyifle takip ettiğimiz Barış Özcan!
Barış Özcan kimdir ve kendini nasıl tanımlar?
1974 yılında İstanbul’da doğdum. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunuyum fakat şu an New York’ta kendi ajansımın başındayım. Evli ve bir çocuk babasıyım. Ajansta kişilerin ve kurumların kendi hikayelerini daha iyi anlatmalarına destek verirken aynı zamanda bildiğiniz üzere YouTube’ta sanat, tasarım ve teknoloji ile ilgili içerik üretiyorum. 2007 yılında dahil olduğum Youtube’ta 2015 yılından bu yana düzenli olarak içerik üretiyorum, hikayeler anlatıyorum.
YouTube yolculuğu ve YouTube elçiliğiniz nasıl başladı?
Her platforumun kendine has bir özelliği var elbette; fakat bu platformun özelliği her türlü video içeriğe ulaşılabiliyor olması. Her alandan her konudan birilerine ulaşabilirsiniz. Ben Youtube’a 2007 yılında dahil oldum ve düzenli olarak içerik üretmeye 2015 yılında başladım. Sanat, tasarım ve teknoloji konularında özgün hikayeler anlattığım eğitim kanalı oluşturdum. Çünkü ben orada sanat yapmıyorum, teknolojik bir şey üretmiyorum, ben bu alanlardan hikayeler bulup doğru şekilde onları besleyip sizlere sunuyorum. İçerik üretmeye başladıktan yaklaşık bir yıl sonra Youtube, tarihinde ilk kez sosyal değişim için bir zirve toplantısı düzenledi ve tüm dünyadan toplam 150 kişi bu zirveye davet edilmişti. Bu 150 kişi içerisinden 12 kişinin değişim elçisi olarak seçileceğini öğrendim. Diğer içerik üreticilerine ilham verip örnek olacak bu kişilerin arasında ben de vardım.
Creators for Change, yani bizdeki adıyla Değişim Elçileri olarak adlandırılan kavram ile sosyal medyadaki negatiflikleri pozitife çevirmek ve bunu günlük hayata da uyarlamak adına yapılmış bir sosyal sorumluluk projesine dahil oldum. Özgün hikayeler anlatan, öğretici ve eğitici kanallara sahip kişiler seçilerek ”Değişim Elçisi” olarak adlandırılıyor. Bu tabii ki benim için gurur kaynağı. Projelerimi gerçekleştirmek için de ciddi bir olanak.
Peki ileri zamanlarda nasıl bir projede göreceğiz sizi? Bir sonraki aşama için planlarınız neler?
Bir şeyler anlatmanın çeşitli yolu var aslında. En geniş çerçeveden film sektörüne baktığımızda yönetmenler de bir hikaye anlatıcısı ve şu an kısa kısa sürdürdüğüm projelerin sonunda bir film yapmak istiyorum.
Hikaye Anlatıcılığı (Storytelling) birçok kişi ve sektör açısından kilit nokta niteliğinde, sizce bir Hikaye Anlatıcısı’nda bulunması gereken önemli özellik nedir?
Bir değil birçok özelliği var diyebiliriz. Hep söylediğim bir şey vardır; hikaye anlatma temelinin ilk insanlara kadar dayandığına inanıyorum. Mağara resimleri sonrasında masal kültürü vs. insanlar yüzyıllardır bir şeyler anlatıyor. Bence bir şeyler anlatmanın ve bunu dinletmenin en kilit noktası ise samimiyet. Bu ne kadar sağlanabilir bilmiyorum çünkü gerçek anlamda samimiyete ulaşmak çok zor. Ben kendi adıma buna dürüstlük diyebilirim ama etrafınızda bir kişi ya da hiç yoktan bir kamera ya da ses kayıt cihazı olduğunda ne kadar isteseniz de kendi kendinize kaldığınız anlardaki samimiyete ulaşamazsınız. O yüzden dürüstlük diyelim. Tabii bir de birilerine bir şeyler anlatabilmenin yolunun önce kendini anlamaktan geçtiğine inanıyorum. Kendi hikayemizi anlatmak bir başkasının hikayesini anlatmaktan çok daha zor ama çok daha dürüst ve samimi olacaktır.
Markalar için de benzer bir soru sormak istiyoruz. Birçok marka özellikle tanıtım alanında hikaye anlatımından yararlanıyor, sizce bir marka için bunun önemi nedir? Onlara verebileceğiniz tavsiyeler nelerdir?
Markalar için de öyle, aynı şeyler geçerli. Markalar logosundan tutun reklam filmlerine kadar bir hikaye anlatıyorlar aynı zamanda. Markalar da aynı kişiler ve olaylar gibi hikaye anlatıcılığının ekseninde bulunuyorlar. Bizim gördüğümüz ise onların anlatmak istediği hikayenin bir parçası. Tabii artık markalar açısından da durum değişiyor. Burada önemli olan şey; markaların başarılı olmak için mecraların değiştiğini unutmaması. Geleneksel mecralarda kullanılan dilin aynısı şimdi dijital platformlarda kullanılıyor. Eskiden 35-40 saniye arasında anlatmaya çalıştığınız hikayeyi şimdi uzun uzun anlatabileceğiniz platformlar var. Bunu bilip bu dili kullanabiliyorlarsa başarılı olacaklarına inanıyorum. Naçizane tavsiyem de bu doğrultuda olabilir. Dilin değiştiğini, mecraların değiştiğini unutmamak ve teknoloji ile zamanı doğru kullanmak.
Sosyal medya ve dijitalleşmenin etkisiyle blogger/vlogger/youtuber gibi yeni kavramlar hayatımıza girdi. Bu kişilerin sayılarındaki ciddi artışı göz önüne alırsak bunun sebebi ve sonucu nedir? Ya da nasıl fark yaratabilirler?
Evet, bu gelişmelerle birlikte farklı alanlarda farklı iş fırsatları da doğdu. Sebebi maddi ve manevi beklentiler aslında. İnsanlar hem maddi açıdan, deyimi yerindeyse bu hep bahsettiğimiz oturarak para kazanma dediği işi yapmak ve kendi hikayelerini ya da fikirlerini anlatarak bunun üzerinden para kazanmak istiyor. Aynı zamanda kendini anlatacakları, tanınacakları ve bir üne kavuşabilecekleri bir alan oluştu. Kısmi de olsa ben de böyle bir üne sahip olduğumu düşünüyorum. Aynı şekilde içeriklerimde anlattığım hikayelerin de öyle. Sonucuna gelirsek kişiye maddi ya da manevi kazanç sağlayan bu alan, yine kişinin mutlu olmasına yetmeyebilir. Yani bir insan o üne kavuştuktan sonra kazanç sağlayabilir ama para ne yazık ki her şey değildir ya da tanınır olmak da aynı şekilde; çünkü bunlar kişisel olarak ciddi bir değişime işaret eder. Farkı nasıl yaparız, derseniz; yine samimiyet ve dürüstlük derim. İzleyiciler sizden bunu bekliyor çünkü ve gerçekten samimiyetinizi diğer tarafa hissettirebilirseniz mutlaka fark yaratırsınız.
Herkesin bireysel olarak kişisel özellikleri birbirinden farklı, dolayısıyla bir izleyici kitlesine bu özelliklerle ulaşması mümkün. Şöyle düşünün telefonlarımızda parmak izi girişi, yüz tanıma özelliği gibi. Hepimiz bambaşka özelliklere sahibiz ve herkesin bu platformda ve bu hayatta bir yeri var. Özgün içerikler üretip üzerine bir de dürüst olabilirseniz fark yaratabilirsiniz.
Yaratıcılık ve ilhamı içinde barından işlerde bazı tıkanma noktaları oluyor. Siz içeriklerinizi üretirken tıkandığınızı hissediyor musunuz? Bunu yenmek için uyguladığınız bir yöntem var mı?
Ben doğaya bakıyorum. Doğanın içerisinde size ilham verecek her şey mevcut. Bir ağacın yapraklarını hissetmek gibi. Tabii ki sanat da buna dahil. Mesela benim için müzik dinlemek tıkanıklığı açmak için harika bir yol. Bazen bir şeyler yazmaya ve üretmeye çalışırken sevdiğim bir playlist açtığımda odaklandığımı hissediyorum ve yeniden başlıyorum. Tıkanmak o kadar mümkün ki. Önemli olan şey, ilhamınızı nereden sağladığınızı bilmek. Neyden nasıl anlamlar çıkardığınızı, özellikle nerede kendinizi bulduğunuzu fark ederseniz tıkanma noktalarını çözersiniz. Çok bilimsel ya da kişisel olabilir ama bu kişiden kişiye göre değişen bir durum. İlham sizin içinizden geliyor, dolayısıyla onu bulmanın yolu da sizde…
Sanat, tasarım ve teknoloji bizim de Blogager kanalında yer verdiğimiz ve en sevdiğimiz kategoriler arasında. Hatta yapay zeka ile ilgili yaptığımız bir araştırma da mevcut. İnsanlar ciddi anlamda yapay zekanın işlerini elinden alacağından korkuyor ve gelecek kaygısı taşıyor. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Olaylara bakış açısıyla ilgili olduğunu düşünüyorum. Medyada ve izlediğimiz birçok filmde bize yansıtılan bu korku aslında. Korku her sektörde her zaman ilgi çeken alan haline dönüşmüş durumda. Dolayısıyla bir haberde ya da filmde bu korkuya yer vermek aslında tirajı doğrudan artıran etkilere sebep oluyor. Yapay zeka ve robotlar ile ilgili bir haber düşünelim… Mesela bir yerde okumuştum, iki robotun birbiri ile kavga etmesi gibi bir haberdi. İnsanlar bunu duyunca tabii ki korkuyor ama dediğim gibi bakış açısıyla alakalı. İşimizi elimizden alabilirler mi? Evet, birçok işi yapacak şekilde komutlanabilirler ve belki o alanda size ihtiyaç kalmaz ama eğer siz sadece o işi yapmak ile yetinen biriyseniz bundan korkarsınız. Ömrünü taksicilikle geçirmek isteyen bir kişi başka bir iş fırsatını düşünemiyorsa bu işi yapacak robotlar ortaya çıkınca iş bulamama korkusunu yaşar. Bana hep sorulardan sorulardan biri de bu oluyor. Ben Hukuk Fakültesi mezunuyum. Normal şartlarda hukuk okuyan biri avukat/savcı olur, hayatları boyunca bu mesleğin görevlerini yerine getirir ve emekli olana kadar bu işi yapar. Ben bunu tercih etmedim çünkü yapmak istediğimin bu iş olduğunu fark ettim. Burada önemli olan şey oturup beklemek mi yoksa yerine çözüm üretmek mi? Yeni iş kollarının ortaya çıkacağını neden düşünmüyoruz mesela.
Bundan 20 yıl önce sen, sosyal medya diye bir alan olacak ve insanlar onun üzerinden iş fırsatı yakalayacak, deseydin kimse anlamazdı ama şu an birçok platformda içerik üreterek bunu yapmak mümkün. Bunu gören bilenler hızlı hareket ederek bu işten fayda sağlamayı başardılar. Ya da şöyle bir örnek vereyim, şu an Amerika’da haberlerde sürekli bir fırtına, hortum uyarısı var ve fırtınanın çıkacağı tarih saat bile belli. O bölgedeki yerler boşaltılıyor, önlemler alınıyor. Sen bilerek oturup beklersen felaket başına gelebilir ama sen biliyorsan ve önünü görebiliyorsan önlemini aldıktan sonra korku yaşamana gerek kalmayacak.
Bir Fikir Yolculuğu’nda konuklarımıza sorduğumuz klasik soruyla devam edelim o zaman. Sizin için reklam/fikir/değişim tek kelimeyle ne ifade ediyor?
Reklam hikaye, fikir insan, değişim vazgeçilmez!
Son olarak sizi bu kanalda konuk olarak görmek isteyen Gagerlara bir mesajınız var mı?
Her şeyden önce kendinizi bilmelisiniz. Kendini bilmeyen bir insan kendi hikayesinden tutun bir başkasının hikayesini de anlatamaz. Dolayısıyla bir şeyleri değiştirmenin yolu, anlatmaktan ve anlamaktan geçiyorsa önce kendimizi bilmeli ve tanımalıyız. Bunun pratik yolu ise ben buna ‘kurtarılmış zaman ve mekan yaratmak’ diyorum. Kendinizle baş başa kalacağınız zamanlar yaratın. Normal şartlarda günde kaç kere aynaya bakıyorsunuz. İşte, dişinizi fırçalarken ne kadar beyazlamış ya da kadınlar için makyaj yaparken güzelleştim mi vb. anlar var ama kendi içimize günde ne kadar bakıyoruz? Araştırmalara göre insanlar bir olayla ilgili soruları çok kolay yanıtlarken kendileri ile ilgili yöneltilen sorulara çok daha zor cevap veriyor. Bir konu ile ilgili fikir beyan etmek bizler için çok kolay çünkü gün içerisinde okuduğumuz, bildiğimiz, üzerinde tartıştığımız şeyler. Ama kendimiz ile ilgili ne kadar düşünüyoruz, derseniz bu kendimize zaman ayırmaktan geçiyor.
Bir Fikir Yolculuğu’nun daha sonuna geldik. Bize eşlik eden ve keyifli sohbetiyle bizleri kırmayan Barış Özcan’a saygı ve sevgilerimizi iletirken ”Fikri değiştir, dünya değişsin.” demeye devam ediyoruz. Hadi o zaman sen değiştir!
Barış Özcan’ın YouTube kanalına buradan ulaşabilirsiniz.